Bana iyi geliyorsun…
Norse anılarında şöyle yazıyor: “İlk sarhoş mektuplarından, gerçekten çok kurmaca ve fanteziyle ortalığı sarsacak, Falstaff benzeri vahşî bir kabadayıyla karşı karşıya olduğumu biliyordum.” Buk’un en çarpıcı resimlerinden birini çizmiştir: “Bukowski kötü biçimliydi çiçekbozuğu bir yüzle koca bir kambur, nikotinden sararıp çürümüş dişler ve acı dolu yeşil gözler. Yatık kahverengi saçları, gereğinden büyük bir kafaya yapıştırılmış gibi görünüyordu –omuzlardan daha geniş kalçalar, gülünç derecede küçük ve yumuşak eller. Kemerinin üstünden bir bira göbeği sarkıyordu. Beyaz bir gömlek, bol bir pantolon giyiyordu, mahkûmlara hapisten çıkarken verilenler gibi. Onlardan biri gibiydi, batıp çıkmış.
Kelime oyunlarının şaşırtıcı bir alaşımı, olgun, kaba, müstehcen; dili kâğıttan bir Van Gogh gibi fırlıyordu, uyarıcı, baş döndürücü, direkt, ham şiddet, renk ve ışık dolu..
insan, görüp geçirdiklerini, sevip kaybettiklerini sanki dünyadaki ilk insanmış gibi tevazuyla ve samimiyetle kâğıda dökmeli. Bunu en iyi Bukowski’nin kaleminde gördüm..