Sait Faik bir tuhaf yazar. Onu ilk okuyuşunuzda öykülerine pek bir anlam veremeyebilirsiniz. "Ee kardeşim bunu niye anlattın ki?" diyebilirsiniz. Çünkü çoğu hikayeler bir sonuca varmaz. Öykünün kaç sayfa sonra biteceğine bakmazsanız kestiremezsiniz ne zaman biteceğini. O yaşadıklarını alır yazıya döker. Beraber balık tutmaya gidersiniz; orada gökyüzüne hayran kalırsınız, martıların uçuşuna, denizin sesine... Uzaklara dalar gidersiniz. "Ne duruyorsun?" diye bağırır Kalafat, tüm huzurunuzu bozar. Balık tut(a?)madan da dönersiniz evinize...
*
Sait Faik, doğa tasvirleri ve insana olan sevgisi ile tanınan bir yazar. Doğa tasvirleri, okuduğum daha iyi (bence) yazarlar olduğu için beni fazla etkilemedi. Fakat bu onu kötü bir yazar yapmaz.
İnsana olan sevgisiyle tanınmasına rağmen, insanlardan kaçtığını ve bir yeraltı insanına dönüştüğünü de görebilirsiniz cümle aralarında. "İnsansız hiçbir şeyin güzelliği yok. Her şey onun sayesinde, onunla güzel" demesine karşın "Senede dört kelime konuşmadığım adama nezaketen gülmeye bile mecbur değilim. Görmemezliğe geliyorum. Başımı çeviriyorum" cümlesini kurması aslında onun çok yönlü bir anlatıma sahip olduğunu gösteriyor. Her şeye rağmen yine de 'insan'sız yapılamayacağını biliyor ve şunu söylüyor:
"Kızıyoruz. Birbirimize giriyoruz. Yine de insanoğlundan söz açmaya uğraşıyoruz."
*
Bütün bunları birleştirdiğimizde öykülerini okurken bazen bir Yaşar Kemal, bazen de Dostoyevski okuduğunuzu hissedersiniz, ama aslında sadece bir Sait Faik okuduğunuzu anlarsınız.