Benliğin saltanatı şu günümüzde yaşadığımız; egoların krallığı. Bir diğerinden daha görünür,daha sevilir,daha bilinir,takip edilir,bahsi edilir olabilmek için benliklerin hırsla,dur durak bilmeden semirttiği vahşi bir cangılda yaşıyoruz. Bu cangılda ilerlemenin bir tek kuralı var; elindeki baltayı yoldaki bir çalıya mı denk gelir yoksa yandaki birine mi çarpıp yaralar diye düşünmeden sallamaya devam et,gücünü göster,ez,kes,doğra ama ilerle! Önemli olan sensin,senin yolculuğundur! O yüzden nefsini denetleme asla,sorma,sorgulama; sen oyunu kuralına göre oynuyorsun. Birileri (velev ki kendi varlığın) zarar görüyorsa bu oyunun kurallarının suçu.Kuralları sen koymadın sonuçta! O yüzden sorma,sorgulama;sadece kendini temize çıkar ve baltanı salla,ilerle!
Bu cangıldaki yolculuğumuzda durup düşünmeyi, kendimizi temizleyip yüceltip durmaktan vazgeçip çuvaldızı kendimize batırmanın vazgeçilmez gerekliliğini anlatıyor Sufi Psikolojisi. Konuya psikoterapi penceresinden bakıyor,evet ama bence daha ötesine davet ediyor okuyanı.İnsanlığın,özelde de İslam tasavvufu geleneğinin asırlardır damıtıp biriktirdiği nefis terbiyesi ekolünün pozitif bilimlerin belki de en sadra şifa olmuş/olabilecek biçimi psikiyatriyle olan şaşırtıcı benzerliklerine dikkatleri çekiyor. Dinlerin öğretileri ya da ruhun doktorluğu olsun farketmez, en değerli çabanın insanı kendini putlaştırmaya iten süreçlerden çekip alma çabasına talip olmaya,insana hakiki özgürlüğü verip Yaratan’la,evrendeki gizli vahdetin manasıyla kucaklaşmaya davet ediyor. Bu anlamda bence Müslümanca bir direniş yoluna işaret eden bir levha işlevi görüyor. O yüzden değerli bir eser.
Tavsiye edilir.