Bugün Truman Capote tarafından yazılan, 24 saatten kısa bir süre okuyabileceğiniz harika bir novelladan bahsetmek istiyorum. Tiffany’de Kahvaltı, II. Dünya Savaşı’nın sonlarında geçen, görünürde bir aşk hikayesi ama kitabın çok hüzünlü ve karamsar bir yanı da var.
Kitap, isimsiz başkarakterimizin ağzından anlatılıyor. Kendisi New York’ta bir apartman dairesine yeni taşınan bir yazar ve kitap boyunca komşusu Holly Golightly ile ilişkisini okuyoruz. Kitapta Holly’nin ne iş yaptığıyla ilgili bir ayrıntı verilmese de her zaman şık ve bakımlı gezmesinden, masraflarını etrafındaki erkeklere ödetmesinden ne iş yaptığını tahmin edebiliyoruz. Holly Golightly, son yıllarda okuduğum en ilginç kadın karakterlerden biri. Kendisini hüzünlü hissettiği zamanlarda mücevher dükkanı olan Tiffany’nin vitrinindeki mücevherleri izleyerek karşısında bir sandviçle kahvaltı etmek onun kendini iyi hissettirme yöntemi. Bir kedisi de var ve kedisine isim bile koymuyor, çünkü buna hakkı olmadığını düşünüyor. Kitabın yine aynı isimle, Audrey Hepburn tarafından canlandırılan bir filmi var ve mutlaka izlemenizi öneririm.