“Ölüsünü gömmeyi kargadan öğrenen öbürünü soysuzlukla karalar. Leş yiyenin gagasıyla açtığı çukur, insanın dilini ısırıp da koyduğu ayraç. Yerini şaşırmamak için eğilip o çukura bakmaz, birbirine karışanları görmez. Yemeğine çukur açana hayvan, ölüsüne çukur açana insan der. Kendini bilen beşer, kimin ölü kimin diri olduğunu şaşırır, mezarların başında nöbet tutar, ölüleri rehin alır, ekmek yerine ceset gömer.”
.
Çok bereketli ama her daim eksik. Tam’lanmayan ama gittikçe çoğalan. Değişen, dönüşen, özle kavuşan.
Topraktan havaya, sudan bedene.
Bir’den çok ama bir’e yakın.
Her renk ve her biçemden.
Sesleri duydu Moy.
Ve kendi sesine vardı.
Yanında buldu kanadı titrek Şuri’yi ve yöresine ilişti Hangrin’in.
.
Ahraz ile tanıştım Deniz Gezgin ile. Çok sevmiştim.
YerKuşAğı da bir o kadar sevilesi, içe sindirilesi..
Biraz masal biraz kehanet.
Ne zaman başlayıp ne zaman sonlandığını anlamadığınız türden..
.
Kapak tasarım ise Gülay Tunç çalışması