“Köprünün ayazında vapur beklerken tekrar karanlık suları seyretmek, kendini bir türlü ölüme razı edemiyerek dakikalarca kararsızlıktan mahvolmak lâzım gelecek... Sonra, gece yarısına doğru, mağlup ve ümitsiz, cehennemin kapısını çalmak...”
Suç işleyen kişi, aslında farkında olmadan bu ilk evini arayan kişidir. O umudu başka duvarlarda bulamadığı için şimdi bir hapishanenin duvarlarından medet ummaktadır bilinçdışında.
Anlaşılmak, ona göre kendini satmaktı zaten. O kimseye ait değildi, kendine bile:
Kimseye ait olmamak, kendime bile!
Durmadan gitmek, sonu olmayan
Bir yokluğun peşinde
Ve ona ulaşma isteği içinde!
Hiçbir olguyu kabullenemediğim gibi hiçbir duyguya ait değilim,
Keşfedilemeyen kavramlara aidiyet hissedişim.
Ve ardına kaybolan benlik...
Bu bilinmezlikteki sebep, doğru yerde yanlış sorular sormamız ve yanlış yerde doğru cevapları aramamızdan.
Oysa insan, derinliklerinden anlaşılır. Belki de görmek için gözlerimizi kapatmamız yeterli. Tüm bu tezatlıkların içerisinde, hükmeden düşünceme mağlubum.
“En kötü karar, kararsızlıktan,
Kötü bir son, sonsuz bir umutsuzluktan iyiymiş gibi”
Seslenirsek cevaplar en başta,
başladığımız nokta ise en sonda. Fakat ben aidiyetsizlik içerisinde, öznesiz yokluğa mektup yazamam.
𝔈.𝔇.