Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
En iyi ölüm beklenmedik ölümdür. | Sezar |
Sayfa 197Kitabı okudu
Bir kusuru ulu orta söylemek görgüsüzlüktür. | Sezar |
Sayfa 143Kitabı okudu
Reklam
İskender, yastığının altında hançeriyle beraber İlyada 'yı da her daim bulundururmuş. Asya' nın içlerine gittikçe kitap bulmakta zorlandığından Harpalos'a kitap göndermesini emretmişti.
İskender, ne servet ne de bir eli yağda bir eli balda rahat bir yaşam istiyordu. Savaşmayı ve mücadele etmeyi istiyor, şeref ve onur elde etmeyi öncelikli kılan bir yaşamı tercih ediyordu.
'' Son olarak benim adım hakkında yazmak istiyorum sana. Zaman zaman metinlerde Tanrıça olarak İştar adının geçtiğini biliyorsun. Aslında bu bir Sümer Tanrıçası. Onlarda adı İnanna. Bu, aşk, sevgi, bereket ve savaş Tanrıçası. Sümerlerde çok sevilmiş, hakkında birçok öykü yazılmış. O öykülerde bütün din kitaplarında, halk masallarında izler varmış. Sümerlilerden sonra Mezopotamya'da devletler kuran Akadlar onu Tanrıça olarak kendilerine almışlar ve adını değiştirerek İştar yapmışlar. Oradan Hititlere geçmiş fakat onlarda daha çok savaşçı olarak algılanıyor. Daha sonra İsrailliler almış ve bu kez adı Astarte olmuş. Bu Sümer Tanrıçası, Yunanlılarda Afrodit, Romalılarda Venüs olarak varlığını sürdürmüş hep. Aslında bu Tanrıça Venüs yıldızını simgeliyor. Annem de bu Tanrıçayı benim şahsımda yaşatmak ve tanıtmak istemiş. Bana böyle tarihsel bir adı verdiği için ona teşekkür etmeliyim, değil mi sevgili defterim? ''
Sayfa 230
Şairler, anlamsız ama kahramanca ölümleri, savaşılıp kazanılan sistemli muharebelere tercih ederler.
Sayfa 162Kitabı okudu
Reklam
Sinope'li Diogenes
"Bir gün küçük bir çocuğun avucuyla su içtiğini görünce, “Küçük bir çocuk yalın yaşayışta beni geçti” diyerek heybesinden tasını çıkarıp attı. Gene bir çocuğa bakıp, onun çanağını kırıp da mercimek lapasını bir parça ekmeğin arasına koyup yediğini görünce, tabağını da kaldırıp attı. Şöyle mantık yürütürdü: her şey tanrılardandır; bilgeler tanrının dostudur; dostların malı ortaktır; o halde her şey bilgelerindir. Bir gün bir kadını oldukça uygunsuz biçimde diz çökmüş, tanrılara yalvarırken görünce, Pergeli Zollos’un anlattığına göre, onu boş inançlarından kurtarmak için yanına yaklaşıp, “Arkanda bir tanrı durmuş olsa ―çünkü her yer onlarla doludur― yakışıksız bir tavır sergilemekten hiç çekinmiyor musun, hanım?” dedi."
Sayfa 269 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Homeros haklıydı, erkekler şaraptan ve danstan vazgeçerlerdi de savaştan vazgeçmezlerdi.
Egoların çarpışması 😃
Bakkhalar coşkunluğun son haddine varmak için şaraptan daha başka vasıtalara da başvuruyorlardı: Hora teperek bağrışmak da onları vecde getirebiliyordu. Bu bakımdan Dionysos ayinleriyle dervişlerin dönmeleri arasında benzerlik vardır. Gerçekten dervişler aç karnına dönerek, başlarını ve gövdelerini muayyen ritimlerle sallayarak ve durmadan haykırarak sarhoş olabiliyorlardı. İçlerinden birinin ulaştığı vecd hali kolayca ötekilerine sirayet ediyordu.
Sayfa 43 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Koşmak ne güzel, dağlarda Bakkhos alaylarının ardından! Sarılıp gezmek benekli ceylan postuna, Serilip yatmak toprağa! Yakalayıp boğazlamak yaban tekelerini, Kanlarını içmek, çiğ çiğ yemek etlerini!* *Dionysos dininde çiğ et yemek tanrı ile birleşmek, kaynaşmak içindir. Yenilen hayvan, boğa, koç, ceylan ve daha başka hayvanlardı. Bu ayin bir çılgınlık içinde yapılıyordu. Bakkhalar hayvanı parça parça edip yiyorlardı. Orpheus bu ayinlerin vahşiliğini gidermeye çalışmıştı. Belki şarap içmekle de tanrıyla birleşebileceği fikrini getiren odur. Bu doğru olmasa bile Orpheus'un insan eti yenmesini önlediğine inanılabilir. Platon'un kanaati de böyledir. (ç.n.)
Sayfa 10 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Yunan tragedyaları üç şekilde başlar. Koro ile (Persler'de olduğu gibi), diyalog ile (Antigone de olduğu gibi) ya da bir prologos (önsöyleşi) ile. Euripides oyunları­na prologos ile başlamayı seviyor.
Sayfa 16 - Mitos Boyut YayınlarıKitabı okudu
Jules Girad diyor ki: "Bakkhalar'da ruhu ve bedeni, doğayı ve düşünceyi, bütün varlığı zengin ve sihirli, zalim ve tatlı bir kudret kucaklıyor; ne maddede ne ruhta onun girmediği gizli bir köşe kalıyor. Uygarlıkla bağlarını koparan insan vahşi tabiatın kucağına dönüyor, orada bütün varlığı saran taşkın ve esrarlı hayatın sarhoşluğu içinde, birer kardeş saydığı unsurlarla kaynaşıyor. Yunanlıların imgelemi memleketlerinin dağlarında ve kayalıklarındaki bitkilerin değişken yaşama kudretlerini, tanrının ardından koşan, kırlarda çobanların güttüğü hayvanlar gibi oynayan Satyrler, Sirenler, Nymphalar şeklinde görüyordu. Bakkhaların coşkun alayı bütün vahşi doğanın heyecanını içinde taşıyordu. Vahşi doğayla birleşen insan, insanlık gururundan soyunarak öz mayasındaki kudreti ve güzelliği buluyordu; aciz aklını bütün kaygılarıyla birlikte kaldırıp atıyor, dünyanın kaynağı olan hayat çeşmesinden kana kana içerek bilgisini ve benliğini unutuyor, bedenini ve hassalarını tanrı kudretiyle dolduruyor, doğayla kendi arasındaki bütün engelleri yok ediyor. Böylece Dionysos, insanın içine girerek, onu evrenin büyük sırrıyla temasa getiriyor."
Sayfa xx - Giriş - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Bakkhalar'da dini duyguların coşkunluğuna bakılarak Euripides'in son senelerinde imana döndüğü kanaatine gidilmemelidir. Euripides, Yunan düşüncesini akıl prensiplerine götüren, dinin ve kanlı hurafelerin temellerini sarsan zekâlardan biridir, fakat fikirleriyle Yunan dininin zayıflatan Euripides'in bu eseri aklın methiyesi olacak yerde dinin methiyesi olmuştur. Bakkhalar'da şair filozofu yenmiş, duygunun taşkınlığı aklın eleştirisini susturmuştur. Tragedyanın esasındaki isyan düşüncesi neticede mistik ruhun zaferine engel olamamıştır. Konunun büyüklüğü şaire tezini unutturmuştu. Hatta Bakkhalar, Euripides'in asıl düşüncesini en az açığa vuran tragedyadır; yalnız bir cümlede şairin tanrılar hakkındaki isyankâr kanaati meydana çıkıyor. Agaue kendine gelip elindeki thyrsosun ucunda oğlunun kafasını görünce işlediği cinayeti Dionysos'a yükler. Bakkhos kendisine: "Çünkü siz bir tanrıya, bana hakaret ettiniz" deyince Agaue, Euripides'in düşüncesine tercüman olarak şu cümleyi söyler: "İnsanlar gibi hiddete kapılmak tanrılara yakışmaz."
Sayfa xviii - Giriş - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
İnsan hayatın kaynağındaki kudretlere nasıl ulaşabilir, ruhunu onlarla nasıl kaynaştırabilirdi? Yapılacak şeyler şunlardı: Kendimizi, coşmak, taşmak ve sevmek yoluyla temizlemek, ruhumuzdaki ilkel, kaba ve vahşi kaynaklara dönmek, doğadan uzaklaştıran aklı bırakarak, doğayla birleştiren çılgınlığa (kendini kaybetmeye) yükselmek, katışık, yani ölümlü olan her şeyden soyunmak, günlük dertlerimizi unutarak hayalimizle dünyanın sonsuz aşkına, sınırsız geleceğine katılmak. Böylece insan, ezel şarabıyla sarhoş olarak hayatını ve ruhunu bedeni aşan hamleye, dünyayı aydınlatan sezişe terk etmiş, dünyaların ve tanrıların ebedi cümbüşüne girmiş oluyordu. Bakkhos'a tapanlar, ruhlarındaki mutlak güzellik arzusunu, sonsuz saadet ihtirasını faydasız bir engel, ezici bir yük diye içlerinden atan ruhlar, musiki, raks ve şiir içinde dünya hayatının kaynaklarına gidiyorlar ve orada kendilerini unutarak tanrı kudretiyle doluyorlardı. Işık nasıl güneşe bağlıysa bu ruhlar da tanrıya öyle bağlanıp mutlak sükûnete eriyorlardı, ibadetlerinde birer çıra gibi yanarak ölmezliğin tadını hayattayken tadıyorlardı. Ölüm onlar için aradıkları saadete giden yeni bir yoldu, o yolda da türlü kalıplara girerek yeniden yaşayacaklar ve nihayet değişmez bir hale, ebedi bir gençliğe, sonsuz bir sarhoşluğa ulaşacaklardı.
Sayfa xvi - Giriş - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
166 öğeden 46 ile 60 arasındakiler gösteriliyor.