“Ayrılmak için güçlü bir neden bulmak boştur,
Suçlu sevgili, çok geçmeden suçsuzdur yine;
İstenen kötülük de kolayca dağılır gider,
Sevenin öfkesi nedir, o da bilinir.”
Sayfa 56 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
“Çoğu zaman yasalara gelmez sevgi,
Sevenler kimi seçmişlerse onu överler hep.
Hiç toz kondurmazlar sevdiklerine,
Bir kez tutulmayagör, tatlıdır her şey;
Olgunluk sayılır eksiklikler,
Güzel adlar bile yakıştıılır onlara.
Solgun benizlisi beyazlıkta benzer yasemine,
Siyahı korkutur, esmeri çok tatlıdır,
Semizi pek görkemlidir duruşunda;
Pasaklısı çekmez kimseleri,
Adı da çapaçul güzele çıkar.
Dev anası, Tanrıça görünür gözlere.
Boy fukarası gökyüzü harikalarının özeti
Burnu büyük olanı, kraliçe olsa yeridir
İkiyüzlüsü cin gibi akıllı; akılsızı da iyi yürekli
Çenesi düşük olanı iyi huylu,
Suskunu pek sıkılgan, terbiyelidir.
Sevenin sevgisi taşarsa böyle,
Hoşlanır sevdiğinin eksiklerinden bile.”
Sayfa 33 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
“Hayatımda ilk defa olarak başka birisinin tesiri altında kalmıştım. Tuhaf değil mi, bundan hiç müteessir olmuyordum: Tesiri altında kaldığım kimsenin benden zayıf olduğunu bildiğim halde..”
↣ Bir Skandal
Sayfa 96 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
“Bu ise hiç de acı verici bir görüntü değil, aslında şu anda düşünebildiğim en iyi şey; yatakta yatıyorsun, ben de biraz olsun sana hastabakıcılık yapıyorum, ara sıra geliyorum, elimi alnına koyuyorum, yukarıdan sana bakarken gözlerine dalıp gidiyorum, odada dolanırken bakışlarını üzerimde hissediyorum ve daima, artık dizginlenemeyecek bir gururla biliyorum ki senin için yaşıyorum, ancak böyle yaşamama izin var ve benimle kalıp bana elini uzattığın için şükretmeye başlıyorum. Ayrıca, bu yakında geçecek bir hastalık, seni eskisinden daha sağlıklı yapacak ve bütün görkeminle tekrar ayağa kalkmanı sağlayacak; bense yakında bir gün, umarım gürültüsüz patırtısız ve acı çekmeden, toprağın altına gireceğim. – Kısacası, bu bana hiç de acı vermiyor ama senin uzaklarda hasta olduğun düşüncesi –“
“Milena (Ne zengin, ne ağır bir isim bu, o kadar ağır ki taşıması imkânsız, ilk başlarda pek hoşuma gitmemişti, yolunu şaşırıp Bohemya'ya düşmüş bir Yunanlı ya da Romalının adına benzetmiştim, Çekçenin tecavüzüne uğramış, vurguda yanıltılmış, ama rengi ve biçimiyle tam bir kadın, insanın kollarına alarak dünyadan, ne bileyim, yangından kurtaracağı bir kadın, uysalca ve güvenle kollarının arasına sokulan, yalnızca "i"deki vurgu kulağa kötü geliyor, ismin zıplayarak kaçıp gitmiyor mu elinden? Yoksa acaba bu sadece, kendi ağırlığının mutluluğuyla senin zıplayışın mı?):”
“Milena, aslında mesele o değil; sen benim için bir kadın değil, bir kız çocuğusun, senden daha safını görmedim, sana elimi uzatmaya cesaret edemem küçük kız; bu kirli, titrek, pençeyi andıran, dengesiz, kararsız, soğuk soğuk terleyen eli...”