Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Profil
Dumlupınar-Naboland Davasında Soğuk Savaş Etkileri
Naboland Demirperde devletlerinden birine mensup bir gemi olsaydı, müsademenin ve manevraların mahiyet ve hususi-yeterini göz önüne alarak bunun kasdi bir taarruz olduğunu vicdan rahatlığıyla ve kolayca iddia ve isbat edebilirdik.
208 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Batan Denizaltının Avukatlığı
Dumlupınar denizaltısı 4 Nisan 1953 tarihinde 81 şehidimizle Çanakkale Boğazı'nın serin sularına kaynadı. Hadiseyle ilgili kulaktan dolma birçok bilgiye sahibiz. Kitabın yazarı Suad Tahsin TÜRK ise konuyla ilgili en sarih bilgilere sahip, facianın ardından açılan ceza davasında Dumlupınar komutanının müdafiliğini üstlenmiş bir avukat. Hem bir avukat hem de askerliğini Deniz Kuvvetleri'nde yapmış bir vatandaş olarak söyleyebilirim ki, Suad Bey'in mahkemeye sunduğu savunmayı bu hadisenin tarihi önemini öngörerek bir kitap haline getirmesi çok kıymetli. Çünkü bir savunma dilekçesi, tek bir tarafın haklılığını iddia ve ispat etmeye odaklanmış hukuki bir yazı olduğu kadar; dava dosyasındaki nesnel pek çok ayrıntıya, hadisenin kronolojisine, dava sürecinde etkili olup sonradan unutulması muhtemel karakter ve olaylara da atıf yapan bir metindir. İşte Suad Bey'in kitabı da bütün bu saydığım özellikleri en ayrıntılı, en açık bir şekilde içeriyor. Kitabı okuduğunuzda Dumlupınar faciası gibi, 81 denizcimizi ve çok değerli bir savaş aygıtımızı kaybettiğimiz, milletimizin ciğerinin yandığı haklı bir davada bile, Türk hükümetinin ve yargısının NATO'da müttefikimiz olan bir ülke tarafından nasıl siyasi baskıya uğratıldığını, nasıl ekonomik tehditlere maruz bırakıldığını görüyor ve bazı şeylerin hiç değişmediğini anlıyorsunuz.
Müdafaa
MüdafaaSuad Tahsin Türk · Türkiye Basımevi · 19531 okunma
Reklam
Dünya ölçüsünde bir adaletsizliğe yurtseverce bir yüce gönüllülük rengi vermek üzere rezilce bir komedi oynanıyor.
Herkes sistemin nasıl işlediğini biliyordu. Seçilmiş kişiler özel şirketlerin üstlendiği kamu ihalelerinden veya mal siparişlerinden nemalanıyordu. Şirketler bu ihaleleri hayali bir şirket üzerinden alıyorlar sonra da parayı seçilmiş kişinin siyasi partisinin kasasına aktarıyorlardı ya da doğrudan o kişinin yurtdışındaki hesabına veya vergi cenneti ülkelerde yer alan şirketlerden birine yolluyorlardı. Bu şekilde siyasi partiler kampanyalarını yürütüyor ve seçilmişler zenginleşiyordu.
İçimde bir sıkıntı. Belki de çaresizlik. Olaylara keşke sadece siyasi deyip geçebilseydim, yaşananların niteliğini bilmeseydim. Geceleri karabasan olacak gündüzleri utana sıkıla aklımdan çıkartmaya çalışacağım bir durum. Belki de sadece alışmaya çalışmalayım. Can Atalay ...
Reklam
Nitekim 1. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı'nın parçalanmasına nezaret eden adamlardan olan bu Curzon İngiltere'de kadınlara eşit oy hakkı verilmesine karsi6 çıkmış ve 1908'de buna karşı bir dernek bile kurmuştur. Evet, İngiltere'de kadınlara oy hakkı ancak 1918'de verildi. O da herkese değil. Sadece otuz yaş üzerindeki, kendisi veya kocası ev sahibi olan, yıllık kırası 5 sterlin olan bir mülke sahip ve İngiliz üniversitelerinden mezun olan kadınlara...
Sayfa 151Kitabı okudu
...Mesela Rus, Acem ve Çingeneler devşirme sisteminin dışında tutulmuştur. Devşirme toplanırken, tek çocuklu ailelerin çocukları alınmaz, birden fazla çocuğu olan ailelerden en fazla bir çocuk alınırdı. Asıl olan veya papaz aileleri tercih edilirdi.Yetim çocuklar, Sığırtmaç ve çoban çocukları, kel, köse, Türkçe bilen, evli ve sanat sahibi olanlar devşirilmezdi. İstanbul veya başka bir büyük kente gidip dönmüş ve böylece köy hayatının saflığını yitirmiş çocuklar da devşirilmezdi..
İstanbul'un fethini takip eden 130 yıl içinde 25 veziriazam görev yapmış olup, bunların 16'sı devşirmedir.
... Eğer Osmanlı Devleti, Kıbrıs'ta zorlama bir islamlaştırma politikası takip ederek bu adayı Müslüman toprağı haline getirmiş olsaydı, hiç şüphe yok, bugün Türkiye için bir "Kıbrıs meselesi" ortaya çıkmayacağı gibi, Yunanistan'ın da Kıbrıs üzerinde hiçbir iddiası olmayacaktı. Dolayısıyla, Yunanistan bugün bir " Kıbrıs Davası" na sahip ise, bunu Türklerin o geniş ve muhteşem dinsel hoşgörüsüne borçludur.
Reklam
Futbol takımlarımız Avrupalı takımlarla oynarken "Avrupa Avrupa duy sesimizi, bu gelen Türklerin ayak sesleri" diye bağıranlar, bir sıkıntı ortaya çıkınca hemen, "Bu milletten adam olmaz" deyiveriyorlar. "Gerçek insanlık Batı'da" diyenler oradan bir darbe yiyince, hemen, "Bunlar da adam mı, bunlara tahareti bile biz öğrettik" diyorlar.
Kolektif hâlde işlenen gayrimeşru fiiller bazen o kerteye gelir ki, devlet gayrimeşru durumu kendi eliyle meşru kılmak zorunda kalır. Genel af ilanlari sanılmasın ki, devletin durup dururken yurttaşlarına ihsan ettiği bir cemiledir. Genel af ilanı olayının altında yatan temel anlam (esprit) aslında devletin kendi adaletsizliğini ilan etmek ve yurttaşını bu adaletsizliğin kurbanı olmaktan kurtarma gayretidir. Devlet, yürürlükte tuttuğu kanunları körü körüne uygulama inadını sonuna kadar götürse, bu inattan birtakım toplumsal dengesizliklerin doğacağını bilir, üstelik bu dengesizliğin sebebinin yürürlükteki kanunlar oldugunu da bilir, bu yüzden de kendi adaletsizliğinin ceremesini yurttaşına çektirmenin doğru olmayacağını hissettiğinden, genel af ilanına başvurur.
Sayfa 170Kitabı okudu
Demokrasi sorunu ve güçler ayrımı
Türkiyede var olan ciddi sorunlardan birisi demokrasi eksikliğidir. Demokrasi bu topraklarda hiçbir zaman, örneğin Avrupa'da olduğu şekliyle uygulanamamıştır. Güçler ayrımının var olduğu dönemde bile özellikle yasama ve yürütme arasında ayrım tam olarak sağlanamamıştır. Buna karşın o dönemde en azından yargı bağımsızlığı en üst düzeyde olmasa da iyi sayılabilecek bir konumdaydı.
316 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.