Güzellik takıntısını anlamıyordum. Hepimiz yaşlanacak, hepimiz kırışacaktık; hayat kısaydı. Fırsat varken o pizzayı yiyecek, o şarabı içecektik. Bize işkence eden o kabadayıya da cevabını verecektik.
Dünya'nın tüm estetik cerrahları bir araya gelse, yaşlılığın izlerini silemeyecektir. En fazla yapacakları şey, insanı ruhsuz, mimiksiz, gerim gerim gerilmiş bir hilkat ucubesine çevirmektir.
Bütün bu siz'ler iz'ler uz'lardan sıkılırım ben. Yapmacık fazlalıklar gibi gelirler bana. İkinci konuşmamda "sen" diyemeyeceğim biriyle bir daha konuşmam. Ne dersin (iz?)
İnsan bir konuya takılmışsa o konuyu düşünmediğini sandığında bile hiç farkına varmadan beyninde bir yerde sorular dolanıp duruyor. Başıma sık gelen bir şeydir, gece çözemediğim bir problemle yatarım, sabah kalktığımda çözümü bulurum.
“Ben ki saplantılardan nefret ederdim, kendim taşlaşmış bir pislik haline geldim. Aynı kıyafetleri giyen, aynı müziği dinleyen, aynı şeyleri düşünen...”