Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Profil
Gülücük, öpücük, karardı, sarardı (ses olayları)
GÜLÜCÜK Bu kelimede hangi ses olayı var? Önce ekine ve köküne ayıralım. Gül-ü-cük diye mi ayıracağız? Eyleme küçültme eki getirilir mi? Örneği yok bunun. Olmadı bu. Azıcık, daracık gibi örneklerde kelimenin kökü isim. Gülücük kelimesinin kökü eylemdir. Haydi, tekrar düşünelim. Gül - ü (ş) - cük şeklinde olabilir mi? Kelimeye -üş eki (isim-fiil) getirilmiş. Sonra küçültme eki gelmiş. Dolayısıyla -ş ünsüzü düşmüş. Burada ünsüz düşmesi örneği vardır. ÖPÜCÜK Üstteki "gülücük" örneğinde olduğu gibi bu kelimede de ünsüz düşmesi vardır. Öp-üş-cük şeklinde ekine ve köküne ayırırsak yine -ş ünsüzünün düştüğü gözüküyor. SARARDI Bu kelimede hangi ses olayı var? Sarı bir renk adı. Kökü sarıdır. Ekine ve köküne ayıralım. Sarı-ar-dı şeklinde olur. Renk adı yapım eki alıyor ve isimden fiil yapılıyor. Türetilirken ünlü düşmesi söz konusudur. (-a ünlüsü düşmüş) KARARDI Üstteki "sarardı" örneğinde olduğu gibi bu kelimede de türetme sırasında ünlü düşmesi vardır. Kara-ar-dı şeklinde ekine ve köküne ayırırız. Üstteki örnekle aynı şekilde -a ünlüsü düşmüş.
1. tekil şahıs 2. tekil şahıs 3. tekil şahıs. Bu üç farklı şahıs kullanımın işleyişini gösteren,anlatan kitaplar var mı? Önerilerinizi bekliyorum.
Reklam
Umami, “hoşa giden tat” anlamına gelir. Umamiyi dilimizde beşinin tadını beğenmek olarak algılarız.
Sayfa 29 - TÜBİTAK yayınlarıKitabı okuyor
Türk adı altında Anadolu'ya gelip yerleşen Selçuk oğulları burada büyük bir devlet kurunca hayat şartları gittikçe değişmeye başlamıştı. Zaman geçtikçe, devlet teşkilâtı büyüdükçe İslâm tesiri çoğalınca yeni bir aristokrasi başlamış, hükümdarlar Sultan unvanını almış, vezirler büyük rütbe ve unvanlar almaya başlamışlar, ilim dahi İslâmlık tesiri altında kalmaya başlamıştı. Bundan dolayı hükümdar sarayında siyaset dili resmen Acemce olmuş, Türkçe avam dili olarak kalmıştı. Türkçenin bu suretle ikinci plâna düşmesi, devlet mekanizmasını işleten memur ve şehirli sınıfının oluşması ülkede büyük bir ikilik vücuda getirmişti. Köyde kalan Türk ile şehirdekinin dili, zevki, müziği hatta ahlâk ve adetleri dahi bütünüyle ayrılmış âdeta millet içinde millet oluşmuştu. Bundan dolayı Türk dili, Türk müziği, Türk ahlâkı köyde kalmış, şehirde ise Doğunun özellikle Arap ve Acem'in tesiri ile yeni bir dil, yeni bir müzik ve yeni bir topluluk kurulmuştu. O hâlde Türk köyde kalmış, kozmopolit camia da şehri işgal etmişti. Bu büyük ayrılık neticesinde köylü şehirliyi, şehirli de köylüyü sevmez, anlamaz, bilmez, tanımaz olmuş ve sonunda tahkir etmiştir.
LEFFÜNEŞİR
NEŞİR 1- (eskimiş) Yayma, dağıtma, saçma. 2- (eskimiş) Yayım. Neşredilmek, neşretmek, neşrolunmak ve leffüneşir bitişik yazılır. Bu paylaşımda "leffüneşir" hakkında bilgi aktarayım. Leffüneşir, bir sözde iki veya daha çok ismi zikrettikten sonra arkasından onlarla ilgili sıfat veya fiilleri sıralama şeklindeki edebî sanattır. Leff
Reklam
Atalarımızın Anadolu’ya gelişlerini düşündüğümde gözümün önünde şöyle bir tablo canlanır: Atlarla, develerle, sürülerle her yaştan insan kafileler hâlinde yollara düşmüş geliyorlar. Bütün “dünyalıkları” bir devenin üstünde. Yanlarında getirdikleri bir şey daha var. O da Türkçe.
Osmanlı Devletindeki Arapların lisanı nasıl "Arapça" ise Türklerin lisanı da "Türkçe"dir ve "Osmanlıca" değildir.
Ana vatanımız gibi ana dilimiz de ortak paydamızdır. Anamıza hakaret edilmesini kabul edemediğimiz gibi, ana dilimizin de aşağılanmasına izin vermemeliyiz. Kontrolsüz göç, göç değildir. Yabancı kelimelerin hoyratça gelip dilimize yerleşmesine göz yummamalıyız. Vatanın bir karış toprağı için canını veren bizler, manevi vatanımız Türkçeyi de aynı şekilde koruyup kollayabilmeliyiz. Türkçe; Moğolistan içlerinden, Orhun Vadisi’nden kaynayıp akan coşkun bir nehir gibi, kızgın çöllerin, serin yaylaların, derin uçurumların, toprakların renklerini içine katarak Anadolu yaylasına ulaşmıştır. Geçtiği coğrafyanın renkleriyle beslenen dil nehri aka aka kendini arındırır. Yabancı renklerin dozu arttıkça arınma güçleşir. Her nehrin bir arındırma kapasitesi vardır. Zehirli atıklar sebebiyle ölen akarsular olduğu bilinir. Dilimizi zehirli atıklardan sakınmamız gerekir. Bunun için edinmemiz gereken en önemli şey dil bilincidir.
Dilimiz, manevi vatanımızdır. Bütün kültür değerlerimiz dilde koruma altına alınmıştır. Atalarımızın Anadolu’ya getirdikleri en önemli şey işte bu dilimizdir. Atalarımız, yurt tuttukları Anadolu’nun dağına taşına, ovasına dillerindeki kelimelerin ruhunu üfleyerek burayı vatan yapmıştır. Mimar Sinan’ın Selimiye’de yaptığı her ne ise, Fuzuli, Baki ve Nef’i’nin şiirde yaptığı da odur.
Reklam
Bugün, yaşayan dünya dilleri arasında, en eski yazılı belgelere sahip olan dil Türk dilidir. Bunlar, çivi yazılı Sümerce tabletlerdeki alıntı kelimelerdir.
Türk Dili' nin zamanımızdan 5500 yil önce müstakil ve iki kollu bir dil olarak varlığı ispatlanmıştır. Eger doğuştan, Sümerlerle temasa geldikleri zamana kadarki çözülme hızı sabit ise, İlk Türkçe veya Ana Türkçenin muazzam bir zaman önce yaşamış olması gerekir. Bu sonuç, benim 1978 yılı sonunda tamamlayıp 1983 Ağustosunda yayımladığım Altay Dil- leri Teorisi adlı çalışmamda, Türk Dili'nin, archeology ve glottochro- nology arastirmalarindan hareketle ileri sürdüğüm 'yaşı, en pinti hesaplara Bile 8500'dür. (6. 52-55) ifademle karşılaştırılabilir. Şimdi, bu rakam doğrulanmaktadır. Çünkü Ana Türkçeden Ana Doğu ve Batı Türkçesine Geçen zamanı da hesaba katarsak, bu devreden zamanımıza kadar Geçen 5500 yılın ikiye katlanması mümkündür.
“Ey şair! Ne yazarsan yaz, yazdığın ister millî ister gayri millî olsun; ister Yunan Edebiyatı’nı ister Japon Edebiyatı’nı terennüm et. Yalnız dikkat et, lisanın bizim lisanımız olsun. Bizim lisanımızla, halkın lisanıyla yazılmadıkça eserin ölüme mahkumdur. Ne yazacağına karışamayız, fakat lisanının konuştuğumuz Türkçe olmasını isteriz. İsteriz ki senin rübabını da işitelim.”
Türkçe, dünyadaki en demokratik dillerden biridir, çünkü 'O' dediğinde hem dişil, hem eril tüm canları anlatırsın. Bizim mitolojimiz, erkek-kadın farkı olmayan dilde yazılmıştır ve bu yüzden çok özeldir. Böyle eşsiz eserler ancak tüm canları eşit gören bir zihniyetin anadilinde icat edilebilir."
Sayfa 103 - Umay BayülgenKitabı okudu
Pangram Nedir? Dilin alfabesindeki tüm harfleri içeren, belli bir anlam ifade eden cümlelere verilen addır "Pijamalı hasta, yağız şoföre çabucak güvendi." cümlesi alfabemizdeki tüm harfleri içeren pangramdır.
594 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.