Şimdiki eserimiz Larry Collins Dominique Lapierre imzalı Ey Kudüs kitabıdır. Eser İsrailoğullarının yurtsuz yaşamlarından yurt yaratma girişimi ile bugüne dair Filistin topraklarına uzanışını vede Kudüs'e karşı verilen kanlı savaşın bütün çıplaklığıyla gözler önüne serilişini anlatıyor. İngilizlerin, Fransızların, Amma'nın Arap savaşçıların,
Totaliter sistemlerin oluşturduğu bu korku dizini çeşitli politikalara dayanır. Bu durum “korku politikasi” kavramı ile ifade edilebilir. Korku politikası, liderlerin, öncülerin, iktidarı elinde bulunduranların çeşitli aparatlar üzerinden her türlü nefreti itici ve motive edici faktörler üzerinden yaygınlaştırmalarıdır. Geliştirilen politikaların ülke insanlarının refahı için olduğu, ülke refahının tehditlerle karşı karşıya olduğuna yönelik politikalar güçlü bir duygusal tepkinin doğmasına yol açabilir.
Örneğin George W Bush yönetimi 11 Eylül 2001'deki olaylardan sonra yasadışı olarak Irak'a girdi, sivil özgürlükleri askıya aldı ve Kongre gözetiminden kaçınmak için “tehditlerle karşı karşıya” olduğu taktiğini kullandı. Bu taktik, Barack Obama yönetimi tarafından da sürdürüldü ve günümüzde de kullanılan önemli bir stratejidir. Korkunun politik bir araç olarak kullanılması modern bir fenomen olmamakla beraber klasik dönemlerden çok fazla modem devletlerin ayrılmaz karakteristik bir unsuru olarak görünmektedir.
İnönü, Almanya'nın Stalingrad'da uğradığı yenilgi üzerine, Türk devlet adamlarının Balkanlar konusunda duydukları korku ile Balkanlar'ın değişen durumunu Churchill ile görüşmek istiyordu.
Komünizm Yıkılmaya Mahkumdur
Komünistler bütün dünyayı birleştirip yeni bir düzen kurmak iddiası ile ortaya atıldılar. Bu yeni düzende herkes çalışacak, herkes her bakımdan sigortalı olacak, kimse kimseyi sömürmeyecek, savaş ortadan kalkacak, sözün kısası çok bahtiyar ve ileri bir dünya kurulacaktı. Hatta giderek hükümet denen nesne de
~Ruhu zedelenmiş, sesi kısılmış, kendisini ifade etmekte güçlük çeken insanların yazarı, sürgünün yarattığı bir edebiyatçı Mehmed Uzun.
"Siverek'te ilkokulun birinci günü bir tokat yedim, bugün bile aklımdan çıkmaz. Okul bahçesinde sıraya girmeye çalışırken aramızda Kürtçe konuşuyorduk. Bir tokat attı İstanbullu yedek subay öğretmen, Türkçe
"Korku Politikası' tarihin derinliklerinden günümüze kadar aktarılabilen kadim yönetim stratejilerinden birisiydi. İnsanoğlu korkuyla terbiye oluyor; toplumlar korku sopasıyla yola getiriliyordu. Sınırlar ve duvarlar da bu korkuyu bastırmak için inşa ediliyordu; öyle söyleniyordu."***
Bu incelemeyi resmi tanımlamalarla doldurma amacında değilim ama yine de konuya ve bu kavramlara yabancı, uzak olabilecek insanlar için Wikipedia'dan alıntıladığım şu tanımı sizlerle paylaşıp incelemeye geçmek istiyorum:
Transseksüellik nedir?
"Transseksüellik, kişinin atanmış cinsiyetine ait hissetmeyerek farklı bir cinsiyet kimliğini
Mazimiz aydınlıktır bizim. Tarihimiz şanlıdır bizim. Ecdadımız Osmanlıdır bizim. Bizi, ecdadımızı anlamak için düşmanımıza sorun. Onlar hakikati suratınıza vuracaktır. Nasıl Ebu Süfyan'a Peygamber Efendimiz (s.a.vl hakkında soru sorduğunda Bizans Kralı, dosdoğru bir şekilde cevap aldıysa Batı'nın mensublarına bizi sorarsanız nasıl bir etki
NEO-LİBERALİZME KISA BİR GİRİŞ VE HARVEY
‘’GERÇEĞİ DEĞİŞTİREBİLMEMİM İLK KOŞULU, ONU TANIMAMDIR.’’
Yayınlanma tarihi üzerinden on beş sene geçmesine rağmen güncelliğini koruyan ‘’Neoliberalizmin Kısa Tarihi’’, başarılı analitik yaklaşımlarıyla bildiğimiz Harvey’in mevcut ekonomik-politik sistemin ne denli kırılgan olduğunu örnekler üzerinden
Žižek, şiddet olgusuna çok yönlü yaklaşıyor, farklı bakış açıları getiriyor. Kitabın ilk bölümü olan İmdat Şiddet’te, şiddeti "öznel ve nesnel şiddet" olarak ikiye ayırıyor. Şiddet patlamalarını yaratan arka planın hatlarını algılayabilmemiz gerekiyor diyor Žižek.
Nesnel şiddeti de ikiye ayırmış: Birincisi dile ve dilin çeşitli
Kürtlerin tüm hakları ellerinden alınmış, dil dahil, onlara ait ne varsa her şey yasaklanmış, şiddet ve baskıyla bir asimilasyon politikası izlenmeye başlanmıştı. Kürtler buna direnmiş ama her defasında mağlup olmuşlardı. Türkiye'nin resmi kayıtlarına göre 1925 ile 1950 yılları arasında Kürtler 28 kez "ayaklanmışlardı" ve devamlı kırılmışlardı. "ayaklanma" sözü gerçeği yansıtmıyor, Kürtler ayaklanmamış, herkes kendi bölgesinde, merkezi bir örgütlenme ve kumanda olmadan, yeni düzene karşı direnmişti. Ama hep başarısızlığa uğrayarak, mağlup olarak.
Bu mağlubiyetlerin bilançosu çok yüksek; yüzlerce liderin idam edilmesi, yüz binlerce insanın göçü, onbinlerce insanın katledilmesi ve hiçbir hakka sahip olmadan topyekûn bir kabul, bir itaat. Sayısız hayalkırıklığı, ihanet, eziklik, çaresizlik, esaret, onur ve güven duygusuzunun kaybolması, korku ve belki de en önemlisi büyük sevinçlerin, mutlulukların, yaratıcı şevk ve güçten uzak bayağı bir hayat...