Bir şâha kul oldum ki, cihân ana gedâdır
Bir mâha tutuldum ki, yüzü şems-i duhadır.
Yani: “Bir şâha bağlandım ki; cihan O’na hayrandır. Çünkü O, kuşluk güneşi gibi yüzü her tarafı aydınlatan bir sultandır. ”
Söyle,
Nasırlı avuç içlerine yaslanan o küçük ellere fısılda,
Öldüm de.
Sıcak avuç içlerinde yok olan,sana muhtaç o küçük ellere seslen,
Ölmedim de.
Seslen,
Nasırlı sıcak avuçlarının içine sana muhtaç olan o küçük elleri al ve kokla,
Öldüm de,ölmedim de.
Kokla,on yaşındaki bir kız çocuğunun cesedini kokla,
Yalan de.
Bak,
Küçük ellere ve o yaralara bak,
Söyle,fısılda ve seslen:
Ölmedim,yalandı de.
Dokun bana kül adam;
Kimsesiz yaralarımın,parmak uçlarındaki yetimlere ihtiyacı var.
"Ta ki ona aşık olana kadar!" dedi. "Birdenbire oldu, bu aşk beni yıldırım gibi çarptı, onsuz yaşayamaz oldum, onu görmediğim an deliriyordum. Aynı odada nefes alıyor oluşumuz bile bir mutluluk kaynağıydı. Geceleri yüzü hiç gözümün önünden gitmiyordu. Onu sarıp sarmalaınak, bu dünyanın bütün kötülüklerine karşı korumak, o saf ve incinebilir ruhunu kimsenin yaralamasına izin vermemek hayat amacım oldu. Bu duyguyu sana ancak sonsuz bir şefkat olarak anlatabilirim. Sonsuz, uçsuz bucaksız, içimi burkan, beni onun uğruna yakıp kül etmeye zorlayacak bir şefkat. Erkeklerin kesinlikle anlayamayacağı bir şefkat. Bir ananın, yeni doğmuş bebeği kucağına verildiğinde duyduğu sevgiden daha yoğun bir şefkat. Aşktan da büyük bir şey bu, iki nehir gibi birbirine karışma, birbirinin içinde eriyip yok olma ihtiyacı. Bunun için seni aradan çıkarmam lazımdı. Soçi seyahati de bana bu olanağı sağladı. Kusura bakma; sana kötülük yapmak istemedim, hiç istemedim ama buna mecburdum. Çünkü Olga'yı hiç kimseyle paylaşamazdım."
...Bir kese paramı yitirdim. Beş Osmanlı, iki İngiliz, üç Fransız, sekiz mecidiye, çeyreğin, ikiliğin, guruşun, onluğun artık hesabını sorma. Kül oldum, ocağım battı. Ağlamaya bulaştım. Mustafa, "Ne oldu ki?" deyi sordu, derdimi ağnattım. "Haydi, beraber komiserin yanına varah, işi ona diyeh. Paralarının nirede olduğunu o bulur" dedi. Komisere vardıh, derdimizi yandıh. "Kesende ne vardı?" deyi sordu. Osmanlı'yı, İngiliz'i, Fransız'ı saydım. "Behey eşşşşek oğlu! Bu kadar cins millet bir torbaya konur mu? Elbet tepişirler!" dedi. Ben ne bileyim, sarrafın camında güzel güzel geçiniyorlar da benim kesede neden hır çıkardılar?
"Gider oldum bu ellerden/
Dosta düşmana elveda/
Dolandığım sahralardan/
Dağa dumana elveda//
Yitirdim gül yüzlü mahı/
Beni harap etti ahı/
Gayrı istemem cerrahı/
Derde dermana elveda//
Yaşa dünya halkı yaşa/
Daha neler gelir başa/
Kul Ahmet'im baştanbaşa/
Bütün cihana el veda."
Ben Tanrı’ya benzer, Tanrı’dan olmuş Türk Bilge Kağan, Tanrı irâde ettiği için, hâkanlık tahtına oturdum. Ey milletim, ey hânedânım! Sözlerimi dikkatle dinleyin!
İleride gün doğusuna, güneyde gün ortasına, batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına kadar bütün milletler şimdi bana tâbidir. Bugünkü gibi kargaşa olmaksızın Türk Hâkanı Ötüken’de
Sadece seni yaşadım. Sadece seninle yaşamak istedim beni değiştiren, geliştiren, dönüştüren adına Aşk dediğimiz bu duyguyu.
Kavuşunca mı Aşk olur? Kavuşamayınca mı?
Bilemem, bildiğim yandığım, hem de çok yaktığın.
Razı oldum, yandım, yandım!
Öyle yandım ki aşka uçan kanatlarım alev aldı. Dönüştüm, kendi yolculuğumda kendime dönüştüm. Meğer Aşk’mış benim tekâmülüm.
Aşk ile aşk için çıktığım bu yol beni dönüştürmüş.
Kendimin bir üst versiyonuna geçirmiş, makamımı arttırmış bu yolculuk.
Farkına varmanın da fark olduğunu, işte! o an anladım.
İranlı şair Şirâzî der ki: —“Aşk’a uçma kanadın yanar.” Mevlâna der ki:
— “Aşk’a uçmazsan kanat neye yarar?” Yunus Emre der ki:
—“Aşk’a vardıktan sonra kanadı kim arar!”
Aşk; uçurur, ayaklarını yerden keser, Mecnun’un gözüyle Leyla’ya bakmak gibidir Aşk. Mecnun’un gözüyle bakıp da, görmeli Leyla ‘yı!
“Güzelliğin On Par’etmez
Bu Bendeki Aşk Olmasa” der: Aşık Veysel Şatıroğlu.
“Onları yaratan Allah, milletin yanı büyüsün diye özümü de kaanlığa yüceltti. Ben de kavmimin aşkıyla dinlenmeden günler, uyumadan geceler geçirdim. Kardeşim Kül Tigin ile beraber ölesiye çalıştım. Milletimin rahatını, güvenliğini düşündüm. Emrim altındaki büyük ordularla yirmi dört savaşa girdim. İkbal her yerde yârim, talih her yanda yaverim oldu. Meramıma erdim. Can çekişen milletleri dirilttim. Çıplakları giydirdim. Yoksulları zengin ettim… Azlık kavimleri çoğalttım. Köleleri köle, cariyeleri cariye sahibi eyledim. Dört yandaki hasımları serdim, ezdim, düşmansız bir kaan oldum. Dineldim…”