Allah, içinizde hastaların bulunacağını, bir kısmınızın Allah'ın lütfundan rızık aramak üzere yeryüzünde dolaşacağını, diğer bir kısmınızın ise Allah yolunda çarpışacağını bilmektedir.
"Rabbim! Beni, ana babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlerin de ancak helâkini arttır."
"İtiraf edeyim, çok şey öğrendim bu eserden. Ve tahmin edilebileceği gibi acılar içinde okudum. Ama ne acılar!"
Bu cümleler kitaba dair hislerime tercüman olsa da bana ait değil! Bu kitabı okuyan
Musa Anter'e yazdığı mektuptan..
Acı, hapis, sürgün ve işkence içinde geçen ve faili belli olsa da fâili meçhul diye adlandırılan bir cinayetle sonlanan bir yaşam. Öyle bir yaşam ki tamamen milletinin ihyası için fedakarca geçen bir ömür. Aklıma kitapta da birçok defa ismi geçen
Bediüzzaman Said Nursî'nin şu sözü geliyor. "Kimin himmeti milletiyse o tek başına bir millettir." İşte Musa Anter öyle biriydi. Tek başına bir Kürt milletiydi.
Bu kitapta cumhuriyetin kuruluş döneminden itibaren kimi ilk ağızdan dinlediği, çoğu da birebir şahit olduğu; şahsi yaşamdan öte, özelde Kürtlerle ilgili genelde tüm ülke gündemiyle ilgili yaşanmışlıklar barındırmaktadır.
Neler yoktur ki: Şeyh Said Kıyamından 49'lar davasına, Dersim Hadisesinden darbe dönemlerinde yaşananlara, dönemin Türk-Kürt aydın, yazar ve siyasetçilerine kadar birçok anı, bilgi ve olay içermektedir.
Bu kitabı Türk-Kürt demeden tüm okurların önyargılarını bir kenara bırakarak okuması gerekiyor. Zira Kur'ân-ı Kerim'de de dediği gibi "Ben sizi fert fert, kabile kabile yarattım ki birbirinizle tanışasınız, yardımlaşasınız. Yoksa tek diğerinize karşı inkârla yabani bakasınız, husumet ve adavet edesiniz değildir."(Hucûrat 13)
Her şeye rağmen silahlarla değil kalemlerle ve kitaplarla bu kardeşlik bağının kurulacağına inanıyorum.
Allah Resulünün sav Kumandan, devlet başkanı gibi pek çok meziyeti vardı. Lakin kur'an-ı Kerim onun Üstün ahlakını öne çıkardı. çünkü onun fert ve cemiyet planında yaptığı eşsiz inkılapta en büyük pay ahlakına aittir
Biz insana, ana-babasına
iyilik etmesini tavsiye ettik.
Annesi onu zahmetle taşıdı ve
zahmetle doğurdu, Taşınması
ile sütten kesilmesi, otuz ay
sürer. Nihayet insan, güçlü
çağına erip kırk yaşına varınca
der ki: Rabbim! Bana ve
ana-babama verdiğin nimete
şükretmemi ve razı olacağın
yararlı iş yapmamı temin et.
Benim için de zürriyetim için
de iyiliği devam ettir.
Ben sana döndüm. Ve elbette ki
ben müslümanlardanım.
Erdoğan, 12 Eylül Darbesi'nin eline "delil" vermemek için evindeki İslamcı dergileri ve kitapları yaktı. Evde kitap olarak sadece Kur'an-ı Kerim kaldı. Kutsal kitabın varlığından tedirgin olmadı çünkü darbenin lideri Evren konuşmalarında sürekli ayetlerden bahsediyordu!
Erdoğan özellikle bir dönem kendisini parlatan Sebil dergilerini yakmayı zor kabullendi. Ama mecburdu. Dergide Hicret'in 1400. yıldönümü nedeniyle çok kişiye gönderdiği "Hicret'e Hazır mıyız?" başlıklı tebrik mesajı yayınlanmıştı.
İslam'ın kavranılması insanın önyargıları aracılığıyla değil, Kur'an-ı Kerim aracılığıyla başarılabilirse beklenen yararın elde edilmesi gecikmez. Kur'an-ı Kerim ise hem bakmayı bilenler hem bilme yeterliğinde olanlar için açık bir kitaptır.