"Eğer ehl-i dalalet arka verip senin şeriat ve sünnetinden i'raz edip Kur'an'ı dinlemeseler, merak etme! Ve de ki: Cenâb-ı Hakk bana kâfidir. Ona tevekkül ediyorum. Sizin yerlerinize ittiba edecekleri yetiştirir. Taht-ı saltanatı herşeyi muhittir. Ne âsiler, hududundan kaçabilirler ve ne de istimdad edenler mededsiz kalırlar!"
Eskiden yazılmış Türkçe kitapları okurdum, maddi ve manevi yaralarımı tedavi edecek ilaç bulamazdım. Ruhum ve kalbim çok çırpınıyordu. Öyle bir dereceye gelirdim ki; her saat kendimi intihar etmeğe karar verirdim. Acaba hâlim nedir ve ne olacak? Mürşid-i kâmil nerede bulabilirim diye çok merak eder ve yeis içerisinde kalırdım. Cenâb-ı Hak, nasıl ki Cehennem gibi bir zaman içinde Cennet gibi bir zamanı halk eder ve her zamana lâyık çareleri icad eder ve her yaraya muvafik ilacı ihsan eder... Öyle de, bu medresesiz zamanımızda bizim gibi yaralılara -Üstad-ı muhterem vasıtasıyla risaleleri Türkçe olarak te'lif ettiriyor. Buna ne kadar şükredeyim.. -lâyuad velâ yuhsa- Cenâb-ı Hakk'a şükürler olsun ve Üstâd-ı muhteremi de Kur'an hizmetinde muvaffak edip iki cihanda aziz eylesin, âmîn. Ben hiç bir Arabiyat görmeden, medresede beş-on sene okumadığım halde; yalnız risaleleri yazıp ciddiyetle okudum. Kendimi yirmi sene medresede okumuş gibi tahayyül ediyorum. Sebebi ise bu âci- zin, bu fakirin, bu miskinin nezdine çok Arabiyat hocaları geliyor ve benim okuduğuma hayret ediyorlar. Evvelden mürşid-i kâmil terbiyesi görmüş insanlar, geliyorlar, benden işittikleri kelimelere meftun oluyorlar. Çok hocalar, iki diz üzerine gelip "Risale okuyuver." diyorlar.
BİZLER ineklere tapınmayı aklımızın ucundan bile geçirmeyiz. Ama inek bir semboldür. Allah ile aramıza giren her şey, kutsal bir inektir aslında...
O yüzden hepimizin kesilmesi gereken bir hatta birden çok ineği vardır
"Bu Kura'an,kendisiyle uyarılsınlar, Allah'ın ancak bir tek ilah olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye insanlara gönderilmiş bir tebliğdir."
"Sevgili Peygamberimiz (a.s) gibi bir öğretmenimiz, Kur'an'ı Kerim gibi bir ders kitabımız ve gözümüzün önünde, güneşlerden karıncalara kadar, Allah'ın güzel isimlerinin pırıltılarını, iz ve işaretlerini, binbir türlü yansımalarını görebileceğimiz böyle muhteşem bir kâinat okulu varken, dersimize çalışmamak ve sınıfta kalmak için ne bahanemiz olabilir ki!"
Yani kuran ne sadece Arapların kitabıdır ne de onu sadece arapça bilenlerin okuması için gönderilmiştir.O bütün insanlığın kitabıdır.Tıpkı,sevgili peygamberimiz'in (as.) Bütün insanlığın peygamberi olması gibi...
"O anneyi merak ediyorum. Çocuğuna bir Müslüman ismini vermekte zorluk çekme sınırında yaşayan, oruç tutması bile yasaklanan, her türlü kısıtlamaya maruz kalmış ama evinde, artık Çin'in giremeyeceği o kurtarılmış, asude bölgede, Kur'an-ı Kerim'i çocuğunun hafızasına emanet eden anneyi."
- Sayın Erbakan! Biz biliyoruz ki her sosyal ve ekonomik sistemin dayandığı bir kültür kökeni vardır. Bu bakımdan bize sunduğunuz bu Adil Düzen'in hangi kültür temellerinden çıkartıldığını merak ediyorum.
Biz de dedik ki: "Sayın Çernişev! Siz neyi arıyorsunuz?"
- Sovyetler dağılıyor. Biz gerçeği arıyoruz.
- Sizce gerçek nedir?
- Gerçek gerçektir, başka ne olabilir?
- Gerçek Allah'ın kâinatta yarattığı her şeydir. Gerçek önümüzde duruyor. Bizim onu görmemiz lazım.
- Ama bizim bulduğumuz şey ilmî olsun istiyoruz.
- Tabii ki ilmî olacak. Fakat önce ilmi tarif etmemiz lazım. İlim, Allah'ın kâinata koyduğu kanunlarını bulmaktır. İster aklınızı çalıştırarak o kanunlara tabii bir şekilde ulaşın, isterseniz Allah'ın gönderdiği Kur'an-ı Kerim'e bakın, aynı sonuçlara ulaşırsınız. Çünkü bizim düşüncemize göre bir gerçeği ilimde bulduğumuz zaman, aynı gerçeği dinde de bulmamız lazımdır. Bu bakımdan "ilim+din=gerçek" formülü geçerlidir."
ﻭَﺍُﺯْﻟِﻔَﺖِ ﺍﻟْﺠَﻨَّﺔُ ﻟِﻠْﻤُﺘَّﻘِﻴﻦَ ٭ ﻭَﺑُﺮِّﺯَﺕِ ﺍﻟْﺠَﺤِﻴﻢُ ﻟِﻠْﻐَﺎﻭِﻳﻦَ
Ey insan-ı gafil! Ey dünya için dinini ihmal eden! Şu temsilî bir hikâyeyi dinle. Tâ dinsiz dünyanın hakikatını göresin.
Eski zamanda iki kardeş vardı. Bu iki kardeş seyahata çıktılar. Gitgide tâ yol ikileşti. O iki yolun başında bir adamı gördüler. O adam onlara
Bu âciz talebeniz Arabî görmemiş ve medrese hiç görmemiş. Eskiden yazılmış Türkçe kitapları okurdum, maddî ve manevî yaralarımı tedavi edecek ilâç bulamazdım. Ruhum ve kalbim çok çırpınıyordu. Öyle bir dereceye gelirdim ki, her saat kendimi intihar etmeye karar verirdim. "Acaba halim nedir ve ne olacak? Mürşid-i kâmil nerede bulabilirim?" diye çok merak eder ve yeis içerisinde kalırdım.
Cenâb-ı Hak, nasıl ki Cehennem gibi bir zaman içinde Cennet gibi bir zamanı halk eder; ve her zamana lâyık çareleri icad eder; ve her yaraya muvafık ilâcı ihsân eder... Öyle de, bu medresesiz zamanımızda, bizim gibi yaralılara, Üstad-ı Muhterem vasıtasıyla risaleleri Türkçe olarak telif ettiriyor. Buna ne kadar şükredeyim,—lâyüad ve lâyuhsa—Cenâb-ı Hakka şükürler olsun ve Üstad-ı Muhteremi de Kur'ân hizmetinde muvaffak edip iki cihanda aziz eylesin. Âmin.
Ben hiçbir Arabiyat görmeden, medresede beş-on sene okumadığım halde, yalnız risaleleri yazıp ciddiyetle okudum. Kendimi yirmi sene medresede okumuş gibi tahayyül ediyorum. Sebebi ise, bu âcizin, bu fakirin, bu miskinin nezdine çok Arabiyat hocaları geliyor ve benim okuduğuma hayret ediyorlar. Evvelden mürşid-i kâmil terbiyesi görmüş insanlar geliyorlar, benden işittikleri kelimelere meftun oluyorlar. Çok hocalar, iki diz üzerine gelip, "Risale okuyuver" diyorlar.
--Kuleönlü Sarıbıçak Mustafa Hulûsi--
Gözlerimizi yaşartacak bir ömek vermek istiyorum: İbni A. Resûlullah in amcasının oğlu, Kur'an'in en büyük mütercimi.. Mescid-i Nebi de, Resûlullah'ın mescidinde itikaf yapıyor. İtikaf ne demek? Namaz kılınan, beş vakit namaz kılınan bir mescitte, Ramazan günü, dünya kelamı konuşmadan oturup kalmak, evine gitme mek demek. Abdest ihtiyacından başka bir şey için camiden çıkmamak demek. Çıktın mı itikaf bozulur. Bildiğimiz bir ibadet. Sünnet Bilhassa Ramazan-i Şerif te daha müekked bir sünnettir.
İbni Abbas itikafta mescitte bir Müslüman görmüş. Tanıdığı birisi: bakmış ki çok mahzun. Yanına çağırmış onu. "Hayrola mahzun görüyorum seni" demiş. "Bildiğin gibi değil" demiş karşıdaki, Dertli başımı sana karıştırmayayım. Sen itikafini bozma" demiş. "Ne oldu?" demiş. "Birisine bir borcum vardı. Günü de geldi, ödemem de mümkün değil. Ne edeceğim diye merak ediyorum. Kimseden de borç alacak halim yok." demiş. "Kime borcun var" demiş. "Filanca ya" demiş. "Yahu benim onunla aram iyidir. Söyleyeyim ertelesin borcu" demiş. İyi ama sen itikaftasin, ne yapacaksın ki" demiş. "Sen benim terliklerimi bul bakayım, terliklerim nerde?" demiş. Mescit ya. "Yahu" demiş: "Sen Itikaftasın, benim borcum için nasıl sen çıkacaksın bu itikaftan?" Peygamber Efendimiz in dünyada bulmadığı günlerdeki bir olay bu.