Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Müslümanların ürettiği kültüre kültür olarak bakıldığı sürece hiçbir beis yoktur. Kültürsüz medeniyet olmaz. Fakat o 'kültür' dine dâhil edilip dinleştiğinde, âdet ibadetleşir, atalar putlaşır, bidat imanlaşır, taklit kutsallaşır, beşeri olan ilahi olana karışır ve din yozlaşır. Bu sorunun çözümü Kur'an'ın layıkıyla anlaşılması ve yaşanmasına bağlıdır
Kur'ân, Kıyam kitabıdır!
Kur’ân, Allah yolunda Ayakta duranların oturanlardan üstün olduğunu söyler. Müminlerden -özür sahibi olanlar dışında- oturanlarla malları ve canlarıyle Allah yolunda cihad edenler bir olmaz. Allah, malları ve canları ile cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kıldı. (4 Nisa 95) Kur’ân, Hz. Süleyman peygamberin ayakta, hayırlı bir
Reklam
Hz. Aişe validemiz, Kur`an-ı Kerim ve Hz. Peygamber'in sũnnetini en iyi bilen ve anlayan sahabilerin başında geliyordu. Zekası, anlayış kabiliyeti, öğrenme arzusu, kuvvetli hafızası, aşk ve imanı sayesinde çok iyi yetişmiş biriydi. Kur'an tefsiri yanında, sùnnet-i nebeviyyeyi nakil ve şerh etmekle kalmamış, onun doğru anlaşılması hususunda ilmi tenkit zihniyetini ortaya koymuştu.
Fatiha
Bismillahirrahmânirrahîm: “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla” anlamına gelir. Hamd ise “şükür” demektir. Surenin devamında geçen bir kavram bulunmaktadır. Bugünkü Diyanet İşleri Başkanlığı’nın tercümesinde bu kavram aşağıda sizlerin de görmüş olduğunuz gibi “hesap ve ceza gününün maliki (sahibi)” olarak aktarılmıştır. Ancak bu ne yazık ki
İslam'ın hükümlerini tanımada Kur'an-ı Kerim ve sahih sünnet, her Müslümanın başvuracağı kaynaklardır. Kur'an-ı Kerim, herhangi bir zorlama ya da sapma olmaksızın, Arap dili kaidelerine göre anlaşılır. Sünnetin anlaşılması ise, güvenilir hadis ravilerine dayanır.
Başlamadan önce, bir hususu daha belirtmeliyiz. Artık net olarak anlaşılması gerekir ki Kur'ân, kendisini Allah'ın (cc) Arapça vahyettiği kelâm olarak tarif eder. Dilinin ve sedasının güzelliği başka lisanlarda taklit edilemez. Netice olarak ne Kur'ân'ın başka bir dile olan tercümesine tam manasıyla “Kur'ân, ne de tek bir âyetinin tercümesine ayet” denilebilir. Bu kitapta “Kur'ân buyurur ki..." veya "âyet der ki...” dediğimizde, bunun kısaltıcı bir konuşma usulü olduğu akılda tutulmalıdır. Kur'ân'ın ister İngilizceye ister Türkçeye ister başka bir dile tercümesi Kur'ân'ın dengi olamaz; sadece manalarının kısıdlı bir yansımasından ibarettir,
Reklam
İslamcıların söylemesine göre J. Cousteau adında Fransız bilgini, Cebelitarık Boğazı’nda birleşen Akdeniz ile Okyanus’u incelerken bu iki denizdeki sıcaklığın ve tuzluluğun farklı olduğunu, buna rağmen birbirlerine karışmadıklarını görmüş, daha sonra kendisine Kur’an’da, Rahman ve Furkan surelerinde sözü edilen iki denizle ilgili ayetler okununca, “Modern ilmin 14 asır geriden takip ettiği Kur’an, ben şahadet ederim ki Allah kelamıdır” diyerek Müslüman olmuştur. Ancak, gerçek bu değildir; çünkü, ne J. Cousteau bu şekilde konuşarak Müslüman olmuştur ne de Kur’an’da denizden söz eden ayetlerin fizik, jeoloji vd... gibi ilimlerle ilgisi vardır. Şu bakımdan ki, bir kere J. Cousteau Müslüman olarak değil, ömrü boyunca hiç değiştirmediği Hıristiyan dininde ölmüştür. Öte yandan Kur’an’da sözü edilen iki denizden ne anlaşılması gerektiği konusu bugüne kadar çözümlenmiş değildir: kimi yorumculara göre iki denizden amaç, Şab Denizi’nde Nil ya da Basra Körfezi’nde Dicle veya Fırat nehirleridir; bununla beraber “iki deniz” deyiminin “Müslüman’lar ve “kafir’ler anlamına geldiğini söyleyenler de vardır; zira Kur’an’ın Furkan Suresi’nde Tanrı’nın Muhammed’e hitaben, kafirlerle savaşması için şöyle dediği yazılıdır: “(Ey Muhammed!) Mademki yalnız seni gönderdik, o halde kafirlere itaat eyleme ve bununla (Kur’an’la) onlara karşı cihat et! Birinin suyu tatlı ve susuzluğu giderici, diğerininki tuzlu ve acı iki denizi salıveren ve aralarına bir engel, aşılmaz bir sınır koyan odur” (Furkan Suresi, ayet 52-53)
116 syf.
10/10 puan verdi
Sümer Dini ve anlaşılması üzerine
Kitap günümüz dinlerinin kökenini anlamak açısından kült bir eserdir. En basitinden cami minarelerinin tepesindeki alem adı verilen hilalin bile tarihini ve kökeninin Sümer'deki yerini ve semavi dinlere geçiş sürecini anlamak için okuyabilirsiniz. Bu verebileceğim en basit örnekti kitap Sümer Dini'nindeki olayların, bayramların, ritüellerin çeşitli adet ve gelenek göreneklerin önce Yahudiliğe nasıl tesir ettiğini ve beraberinde İslam ve Hıristiyanlığa nasıl etki ettiğini tarihsel bir zemine oturtarak ve bu olayların Sümer kroniklerindeki kökenlerini göstererek çok net bir şekilde
Kur'an, İncil ve Tevrat'ın Sumer'deki Kökeni
Kur'an, İncil ve Tevrat'ın Sumer'deki Kökeni
açıklamaktadır. Kısacası Sami kavimlerinin mitoloji ve günümüzde hala devam eden mitolojilerinin benim nezdimce disipline edilmiş sistematik bir hukuka dayanan devamlılığı diyebileceğimiz dinlerinin anlaşılması için okunması gereken başlıca eserlerden biridir.
Kur'an, İncil ve Tevrat'ın Sumer'deki Kökeni
Kur'an, İncil ve Tevrat'ın Sumer'deki KökeniMuazzez İlmiye Çığ · Kaynak Yayınları · 20064,176 okunma
Arapçayı din dili olarak görmelisin. Dillerden bir dil olarak değil Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin kimliği olarak okumalısın. Öğrendiğimiz dil, insan karakterine de etki etmektedir. Peygamber aleyhisselamı anlamak isteyen, dilinin mantığına da hâkim olmalıdır. Alimlerimizin tespitine göre bir dili öğrenmek akla, ahlaka ve dine açık bir şekilde tesir etmektedir. O takdirde Ashab-ı Kiram'a benzemenin en kolay yollarından biri Arapça ile aramızdaki mesafeyi kapatmaktır. Bir şeyi bilmek, derinini anlamak demektir. Arapçanın da din dili olarak anlaşılması din kültürünün aktarılması demektir. Ashab-ı Kiram'ın en büyük farklarından birinin de Kur'an'a olan dil yakınlıkları olduğu unutulmamalıdır.
534 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.