Dikkatler daha da keskinleşti. Dünyada yalnız, gelecek cümlelerin beklenişi vardı, bu cümleleri emmek ister gibi kapanan gözler, yere eğilen başlar, kısılan nefesler vardı. "Sen kendini yenilmiş, açık düşmüş bir pehlivan sayıyorsun. Sen kendini -ses kızgındı- tek sanıyorsun. Yola tek çıkmaya kalkıyorsun. Tek olan yenildi mi biter. O ne ateşlik gaflettir ki seni cemaatinden koparmış, seni imanından, emirinden ayırmış, seni sırf kendi başının davasıyla, gönlünün kavgasıyla baş başa bırakmış. Şimdi sen -ses, hüzün tüllerine bürünmüştü- ağılında aç kurtla karşı karşıya kalmış bir kuzu gibisin. Şeriatten, ümmetten kopan, kendini her şey sanan aklın seni parçalamaya hazırlanıyor. Sarıldığın tek dal aklın mı? Tek misin artık? Uçurum seni yutacak. Kurtulamazsın. Uçurumun dibi tek kalanların, ümit gücünü sırf aklına bağlayanların leşleriyle doludur. Kurtulamazsın!.."
Reklam
Kurtla Kuzu
İnsan dedikleri mahlukun, içinde neler kaynaştığını biliyor muyuz?
Sayfa 109Kitabı okudu
Kurtla Kuzu
Ruhunu ekmek parasına satan her insan gibi yavaş yavaş alışmışlar, birer makine haline gelmişler.
Kurtla Kuzu
İrademiz ve kafamız bizi küçültecek bir yapmadıkça, işkence sade bir fizyoloji meselesidir. Etlerimiz, sinirlerimiz dayanabildikleri kadar dayanırlar. Sonra, tabiat ne emrederse, o olur. Ama ruhumuzu kamçılatmamak elimizdedir.
Peki ya izleyiciler? “İyi kalpli, sevecen yaklaşımla hayvanlara olağanüstü şeyler yaptırılabilir,” dedi izleyicilerden bir banker, aynı zamanda diyakoz. “Hayvanlara, tatlı dille, sevecenlikle insan sevgisi bile öğretilebilir. Kediyle fare, dünya kuruldu kurulalı birbirine düşmandır. Bununla birlikte, bu gece, öğrendikleri bir oyunu elbirliğiyle sergilediklerini görüyoruz. Ve ne kedi fareye karşı ters bir davranışta, ne de fare kediden korktuğunu gösteren bir davranışta bulundu. Ah, tatlı dil! İnsanların tatlı dili, güleryüzü neler neler yapabilir!” “Kurtla kuzu yan yana,” dedi bir başkası. “Kıyamet gününe bin yıl kala, kurtla kuzu yan yana yatacak, derler ya ama bu kadarı olmaz. Gözlerime inanamıyorum, şekerim, gözlerime inanamıyorum. Kıyamet alameti bu olay. İnsanoğlu kendi sonunun yaklaştığı günü seziyor, düşün bir kez! İnanılmaz şey. İyiliğin gücüne bak sen! Güler yüzlü, iyi yürekli insanlar bunu da başardılar demek! Kediyle fare! Düşünsene! Kendi çocuklarımız, küçücük fidanlarımız için birkaç ev hayvanı alalım, sevgilim. Daha küçükken iyilikseverliği, güleryüzlü, tatlı dilli davranmayı, sevmeyi öğrensinler. Köpeğe, kediye, fareye evet fareye bile iyi davranmayı, kafesteki güzel kuşa iyilik etmeyi, besleyip büyütmeyi öğrensinler, değil mi hayatım?”
Reklam
Kurtla kuzu birlikte otlayacak, Aslan sığır gibi saman yiyecek. Yılanın yiyeceğiyse toprak olacak. Kutsal dağımın hiçbir yerinde Kimse zarar vermeyecek, yok etmeyecek.
Sayfa 782
Kurtla Kuzu
Kalbimizin kırk derece ateşe kaç gün dayanabileceğini, böbreğimizin günün birinde taş yapıp yapmayacağını nasıl bilemezsek, söylenmemesi gereken bir hakikati veya bize zorla söylettirilmek istenen bir yalanı söylememek için ne kadar tazyike tahammül edebileceğimizi de ölçemeyiz.
Sırça Köşk Sırça Köşk, 1944 1947 yıllannda basılmış hikâyeleri bir araya getirir. Hikâyelerden on üçü yine klasik biçimde, dördü ise masal biçiminde yazılmıştır. Klasik biçimlilerden "Çirkince" sayılmazsa, hikâyeterin konulan hep "kentte" geçer. Bu, Sabahattin Ali’nin evrim sürecinde bir değişmedir: Yazar gözlerini köy ve
Geri182
830 öğeden 821 ile 830 arasındakiler gösteriliyor.