Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kırsal kesim ile merkez şehirler arasında kültürel aracı konumundaki kasaba halkı da ilgimizi çekmişti. 1950'lerde birkaç aile giysi ticareti yapmak için İstanbul'a göçmüştü. Eğitimli bazı kadın ve erkekler ise ülkenin başka yerlerinde meslek sahibi orta sınıfa dahil olmuşlardı. Ekonomik nedenlerle göç edenlerin çoğu bağlarını tamamen koparmamıştı, yaz tatillerinde kasabayı ziyaret ediyorlardı. Kültürel aracılık hem yerel ve idari yönetimlerde görevli memurlar tarafından, hem de başka şekillerde yürütülmekteydi. İki ulusal kurum, ortopedi hastanesi ve ordunun komando eğitim okulu, devlet ile taşra yönetimi arasında önemli bir bağ yaratmıştı. Her iki kurum da ülkenin her yanından hasta akrabalarını ya da askerlik görevini yapan oğullarını ziyaret eden 'yerel turistleri' kasabaya çekmekteydi. Ayrıca Eğridir Gölü kenarına kurulmuş olan bu güzel kasaba yurt içinden ve dışından turistler için de bir çekim merkeziydi.
Sayfa 16 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
1970'lerin sonunda kasabanın bağlı olduğu Isparta da dahil Türkiye'nin birçok yerinde önemli boyutlarda toplu şiddet yaşanmıştı. Ülkenin orta ve doğu bölgelerindeki bazı şehirlerde iç savaşa yakın bir manzara sergilenmişti. Şiddet, solcular, faşistler, dinci sağ ve devlet arasındaydı. 12 Eylül 1980'deki askeri darbeden sonra General Evren tüm ülkede zâlim bir denetim uyguladı. Devlet kaynaklı şiddet hem solu kırdı hem de sağdaki politik hareketliliği bastırmak için kullanıldı. O dönemde Eğridir'de fiilen görülmese de birçok yakın kasabada politik şiddet çok yaygındı. Eğridir'in bu edilgenliğinin ilginç bir etnografik başlangıç, karşılaştırma yapabileceğimiz bir olgu olarak ele alınabileceğini düşündük.
Sayfa 17 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Hem erkekler hem de kadınlar rakip aile üyeleri olarak ve farklı cinsiyetlerin üyeleri olmaları nedeniyle aralarındaki eşitsizliklerden doğan çelişkilerle karşılaşmaktaydılar. Ama bu çelişkilerle başa çıkmak ya da tartışmak için kadınların çok daha az fırsatları vardı. Çözülmemiş olan bu çelişkiler kadınların formel toplantılarında su yüzüne çıkıyordu. Sonuç olarak bu toplantılar kadınların hem 'laik' hem de 'dinsel' alanlarda erkeklere göre daha aşağı bir konumda oldukları şeklindeki egemen görüşün doğallaştırılmasına yarıyordu.
Sayfa 20 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Ev dışında çalışan az sayıda 'modern' orta sınıftan kadın, iki kat fazla yükü omuzlamaktadır. Hem ücretli çalışır hem de aileleriyle ilgilenip ev içi işçiliğini sürdürürler. Kadınların eve bağlanmaları keskin sınıf işaretlerini tanımlamaya elverişli bir süreçtir. Eğridir'de bu süreç daha zengin orta-sınıf aileler ile daha yoksul küçük burjuva (esnaf), küçük memur, işçi ve köylü aileler arasındaki bir bölünmeye işaret etmekteydi. Yine de daha yoksul esnaf ve memur ailelerinin kadınları, rekabet ve sınıf atlama göstergesi olarak ev içinde bir kimlik arayışı içindeydiler. Bahçecilik, besinlerin pazar için işlenmesi, ücret karşılığı kumaş veya halı dokumacılığı gibi 'geleneksel' üretici işlerden kaçınmaktaydılar. 'Yalnızca ev hanımı' olmanın daha kolay olduğunu söylüyorlardı. Küçük burjuva ailelere dahil kadınların çoğu da, Müslüman bir kadın olmanın gereklerini yerine getirmek için evde kalmayı yeğlediğini söylüyordu. Sonuç olarak kasaba içinde ortaya çıkan sınıf farklılıkları, dinsel terimlerle de ifade buluyordu. Bu süreç, izleyen yirmi yıl boyunca ülkedeki İslâmcı politikalarda da yansıtılmıştır.
Sayfa 21 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Bu bölümde Ortadoğu'daki İslâmi 'ortodoksi' ile saptırılmış geleneksel uygulamalar arasında yapılan ayrımın yerel versiyonlarını yeniden üreten geleneksel ve Oryantalist İslâmi bakış açılarına karşı konulmaktadır. Bu tür çözümlemelerde 'İslâm' bölünmez bir bütün, Tanrı iradesinin tek ifadesi olarak ele alınır. Oysa İslâmi inanç ve uygulamaların tümü yorumdur. Bu tür yorumlar kendilerine ve tarihlerine özgü bir İslâm yorumunda çıkarı olan yerel dini kurumların üyeleri tarafından yapılır. Aynı türden kendi çıkarına göre yorumlar, yasaklanmış bir tarikat yanlılarınca veya kendilerini İslâm'ı 'dünya dini' olarak sunan 'Büyük Gelenek' ile ilişkilendiren akademik çevrelerce de yapılabilmektedir.
Sayfa 23 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Laikiz de
-MÜDÜR Evet evet... Halkçıyız, devletçiyiz, hamdolsun laikiz de... -BÜTÜN SINIF Elhamdülillah! -MÜDÜR Hatta İnkılapçıyız. -BÜTÜN SINIF Çıyız.
Sayfa 33
Reklam
..Tekrara düşmek pahasına hatırlatmakta fayda var ki, tüm bu kutsallık örnekleri, devletin inkılabı halka anlatmak için özel olarak yazdırıp dağıttığı eserlerde geçenlerdir. Aslında kutlamalar süresince, Gazi’nin, devletin, inkılâbın, devrimlerin nasıl metafizikleştirildiğini anlatmak için, sadece Kutlulama Yüksek Komisyonluğu’na bağlı faaliyet
Sayfa 267Kitabı okudu
Ne zaman?
"Bugün bile bize denilmiyor mu ki: Biz hem laikiz, hem de Müslümanız! Laikliğin, İslâm'la hiçbir ilgisi bulunmayan, kendine özgü ve İslâm'ı hayattan dışlamaya yönelik batıl bir uygulama olduğunu ne zaman anlayacağız?"
16. ASIRDAN SESLER Aşağıda okuyacağınız yazı “Kanuni Devrinde Bir Sefirin Hatıratı ” isimli kitaptan alınmıştır. Bu sefir, G.D.E. Busbecg’dir. İşte bu sefirin hatıralarından bazı parçalar: Amasya’ya vardığımız zaman, Veziriazam Ahmet Paşa’ya ve diğer paşalara hürmetlerimizi arz ettik. (Sultan burada yoktu). İmparatorun talimatı
Bugün bile bize denilmiyor mu ki : Biz hem laikiz, hem de Müslümanız ! Laikliğin, islamla hiç bir ilgisi bulunmayan, kendine özgü ve Islâm'ı hayattan dışlamaya yönelik batıl bir uygulama olduğunu ne zaman anlayacağız?
Sayfa 21
Reklam
Semavi dinlerin getirdiği felsefe, hukuk, yorumlama ve dünyaya bakış, kimlik denilen alanı çok evvelden işgal etmiştir. Zaten dini tamamlayıcı unsur olarak saymamızın nedeni de bu. Bu çok önemli bir şeydir. "Biz laikiz", demekle iş bitmiyor. İstediğin kadar laik ol. Din seni örtmüştür, geçmişini örtmüştür ve intikal eder. Hayat biçiminize nüfus eder. Semavi dinlerin özelliği budur. Bu çok bariz bir vasıftır. İnkar edilebilecek bir şey de değildir. Bakın ilginç bir örnek olarak şunu zikredeyim: Cumhuriyetimizin başında sayıları 100 bini aşan Karamanlı Türk'ünü Rum Ortodoks oldukları için mübadele ile yolladık Yunanistan'a. Bu kişiler Türk'tüler (Oğuz) ve gittikleri yerde de doğru dürüst bir kabul görmedikleri için büyük acılar çektiler. İşte bu dinin kimlik oluşumu üzerindeki etkisidir.
Sayfa 42 - KronikKitabı okudu
Nutukun aksine fikir beyan etmişler. Vatan haini sayılırlar mı?
Takrir-i Sükun Kanunu çıkmadan önce, o zamanın Başvekili Fethi Bey muhalefet fırkası ileri gelenlerine kendi kendilerini feshetmelerini öne­rir. Ancak bu kabul edilmez113. Fethi Bey'in cevabı, aynı teklif kendisine gelmiş olsaydı kendisinin de farklı davranmayacağını ifade etmek biçi­minde olur. Anlaşılan odur ki, Fethi Bey yukarıdan gelen bir
47 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.