Sâdık Hidayet - Kör Baykuş
Olay örgüsünün olmadığı, zamandan uzak, karakter tahlili yapamadığınız çünkü ortada belirli bir karakterin olmadığı eser. 88 sayfalık eseri bir çırpıda okuyup bitireceğinizi zannederken, her bir satırın altını çizip her bir satırda yaralarınızın bu kadar güzel betimlenmesine hayran kalıp, kendi içinizde de tıpkı Kör Baykuş'ta olduğu gibi iç içe geçmiş yolculuklara çıkarsınız. Stefan Zweig gibi umudunu yitiren, Franz Kafka'nın önünde ceket ilikleyebileceği düzeyde bir adamdır Sâdık Hidayet Kör Baykuş'ta size hiçbir şey vaat etmeyen, sadece durumunu, varoluş sancısını anlatan o cümlelerle başlar: "Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar.
Kimseye anlatılamaz bu dertler, çünkü herkes bunlara nadir ve acayip şeyler gözüyle bakarlar."
.
.
.
#alıntılar
Lâkin tek korkum: yarın ölebilirim kendimi tanıyamadan.
Gökte herkesin bir yıldızı olduğu doğruysa, benimki çok uzakta karanlık ve pek önemsiz bir şey olmalıdır. Belki de benim hiç yıldızım yok!
Bazı kimselerin ölümle savaşı daha yirmisinde başlar; birçokları da yağı bitmiş lambalar gibi, sessiz yavaş, ecelleriyle sönerler.
Çöpleri koklayan aç bir köpeğe benziyordum. Etrafta dolaşan, süprüntüleri koklayan, uzaktan çöpler artıklar getirdiklerini gördükçe korkup kaçan, saklanan, sonra geri dönüp yeni döküntüler arasından beğendiklerini seçen bir köpek gibiydim. Fakat o pencere kapatılmıştı ve o, benim için bir demet taze çiçekti adeta, çöplüğe atılmıştı.