Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
8 - Uygur Devleti
Uygurların tarihleri Büyük Hun İmparatorluğu ile başlar. 380-534 yılları arasındaki Tabgaçlar devrinden sonra, beşinci yüzyılın ikinci yarısında beylik kurdular. Göktürkler'in ilk zamanlarında Selenga Nehri etrafında oturuyorlardı. Yedinci yüzyılın ilk çeyreğinde Sir-Tarduşların altı kabileden meydana gelen birliğine katıldılar. P'u-ku,
Sayfa 151Kitabı okudu
Dil bir milletin en değerli malıdır. Ordusunu kaybeden bir millet tehlikededir. İstiklâlini kaybeden millet korkunç bir felâkete düşmüştür. Dilini kaybeden milletse yok olmuş demektir. İstiklâlini kaybeden milletlerin dillerini kıskançlıkla saklamak sayesinde bir zaman sonra yine dirilebildiğini tarih bize söylüyor. Halbuki dilini kaybeden
Reklam
Yaşamın karşıti ölüm değildir. Ölümün karşıtı doğumdur.Doğum ve ölüm, yaşam diye adlandırdığımız sürecin birer parçasıdır. Olüm de doğum kadar bir parçasıdır yaşamın. "Hayat işte," deriz birisi öldüğünde. "Haydi hayata," deriz bir doğum olduğunda. Doğumu ya da ölümü yadsımak, yaşamı yadsımakla aynı şeydir. Ölümü yadsımakla, ölüme karşı isyan etmekle, ölümsüzlük peşinde koşmakla, yaşamı yadsımış oluruz. Dolayısıyla, örneğin Freud'un dediği gibi, insanda iki içgüdü olduğunu, bunlardan birinin yaşama, ötekinin de ölme içgüdüsü olduğunu söylemek, saçmalıktır. Yaşamı açıklamak için böyle bir Manihaizm'e ihtiyacımız yok. Yaşam ve ölüm,iyilik ve kötülük güçlerinin varlığını açıklamaya çalışırken böyle bir ikiliğe başvurmak gereksiz. Ölüm de doğum da yaşamın kapsamı içindedir. Böyle bir ikiliği yaratan yalnızca bizim algılayışımız, yalnızca bizim korkumuzdur.
Sayfa 159 - IletisimKitabı okudu
Gök-Türklerin yeniden bir ulus haline gelmelerinde 'Kurt' kavramı ile sembolleştirilen annenin rolü yüzyıllarca unutulmamıştır. Uygurlar, hakanlarının ilâhi güzellikteki kızlarını Tanrı-Kurd'a saklamışlardı. Yine Manihaizm'i kabul eden Bögü Kağan'ın rüyasına giren fikir ve ilham meleği, nur ve ışık bakiresi, yine bir kadındır.(...) Dede Korkut destanında kadın, Türk topluluk hayatında erkeğe yakın hatta onunla her yönden ortak bir yaşam sürer: Ata biner, silah kullanır, kısacası erkeği kadar savaş gücü olan bir kadındır. Yine burada Korkut Ata'nın deyimi ile kadınlar dörde ayrılır. En iyi olanı kocası evde olmadığı zaman evine gelen misafirleri, yedirip, içirip, ağırlayıp, azizleyen kadındır.
Sayfa 118 - Ötüken Yayınları, 4. Baskı: Ocak 2021
Türkler'e millî mazisini unutturan önce Manihaizm, sonra da İslâmiyet olmuştur. Gök Türkler'den sonra 745'te Türkeli'nin başına geçip Dokuz Oğuz-On Uygur ve kısaca Uygur denen Türkler'in üçüncü kağanı "Alp Külüg Bilge Bögü Kağan" {759-780), 763'te Manihaizm'i resmî din diye kabul etti.
762'deki bu seferin Uygur tarihinde bir başka etkisi daha gerçekleşmiş­tir. Söz konusu seferler esnasında Mani rahipleri, Bögü Kağan ile tanışmış­lar, onu etkileyerek, onunla birlikte dört rahipleri Uygur başkentine gelmiş­lerdir. Rahiplerin kendisine Mani dini hakkında anlattıklarına hayran kalan Bögü Kağan, hayvansal gıdalar yemeyi yasaklayan, savaşçılık duygusunu zayıftatan bu dini resmen kabul etti. Kağan'ın hedefi Uygurların bozkır hayatını bırakıp şehirli olmalarını sağlamak, dolayısıyla ülkesini daha mamur ve refah içinde yaşanan hale getirmekti. Bögü Kağan, Manihaizm'i kendi halkına kabul ettiren ilk ve tek hü­kümdar (Orta ve Doğu Asya'da başka örneği yoktur.) olarak göze çarpmaktadır.
Reklam
Manihaizm, Pers (günümüz İran'ı) kökenli bir dindi. Maniciler, Tanrının en büyük güç olmadığına inanırlardı. Bunun yerine, eşit güce sahip iyi ile kötü arasında sonu gelmez bir mücadele vardı. Bu bakış açısına göre Tanrı ile Şeytan, bitmek süregiden bir hakimiyet çatışması içindeydi. Her ikisi de son derece güçlüydü, ama ikisi de diğerini mağlup edecek kadar güçlü değildi. Belirli zamanlarda belirli yerlerde kötülük üstün gelirdi. Ne var ki üstünlüğü asla uzun sürmezdi. İyilik geri döner ve kötülüğe karşı tekrar zafer kazanırdı. Korkunç şeylerin neden gerçekleştiği böyle açıklanıyordu. Kötülük karanlık güçlerden, iyilik ise ışığın gücünden gelmekteydi.
Uygurca yazılmış metinlerin büyük bir kısmı Manihaizm dininin etkisi altındadır. Fakat bu metinleri anlayabilmek için Budacılığı iyice bilmek gerekiyor. Manihaizm dini Uygurlara batıdan Hazar Gölü ve Türkistan üzerinden gelmiştir.
Manihaizm dini eski İran dini olan Zerdüştlükten, Hıristiyanlıktan ve keza Budacılıktan pek çok unsurlar almış ve bunları bir araya getirerek karma bir din yaratmıştır. Propagandaya uygun bu din öz itibariyle birçok düşünce ve dinle uyum içinde bulunuyor, böylelikle her yerde kendine yandaş toplayabiliyordu.
Buku Kağan: Uygur tarihinin büyük şahsiyetlerinden biridir. Şüphesiz, kendisi Töleslerin Ediz boyunun bir mensubu olup, 795-805 yılları arasında hüküm sürmüştür. Buku Kağan muhtemelen Manihaizm inancına geçtiyse de, Şamanizmin etkisindeki bozkırları temsil eden en önemli figürlerden biri kalır. Kendisi efsane ve söylenlere konu olmuş ve neredeyse her yerde ve uzun bir süre etkili olmuşlardır. Ğuvaini onun hakkında yazılmış muhtemelen en kapsamlı, belki de en ayrıntılı raporu sunuyor. Buku Kağan iki Ağacın evliliğinden, bir Işık Hüzmesinin etkisi sonucu bir dalın içinde doğmuş (buqu sözcüğü çoğu kez "budak", "şişlik" olarak çevrilmiştir); duman deliğinden içeri süzülerek çadıra giren genç bir kızla evlenmiş. Bu ise dikey doğruyu, yani kızın gökten indiğini ifade eder.
97 öğeden 51 ile 60 arasındakiler gösteriliyor.