Çeşitli hileler buluruz derdimizi anlatmak için. Bir şey söylerken başka bir şey demek isteriz. En olmadık şeyin içinden çıkarız. Ne bileyim,mesela, limon şekerlerinin içine küçük maniler yazarız; derdimizi anlatırız usul usul.
Japonya "Şinkansen "leri (dünyanın en hızlı treni, kurşun tren), evimizdeki elektronik araçlari, kentimizdeki köprüleri, köyümüzdeki üreteçleri yapan, bunun yanında pilavını tahta çubuklarla yiyen, en çağdaş görünümlü apartman yapılarındaki evlerine girince, kimono (giyşey)'-lerini giyip yerde hasır kilimler üzerine bağdaş kurup oturan kişilerin ülkesi. Ya sanat ve yaşam zevkleri? Nilüfer çiçekli, kırmızı balıklı gölceğizlerin kenarında asude, ses-siz oturup, rüzgârın ağaçlarda çıkardığı sesi, doğadaki hüznü (mono-no avare), bizim maniler gibi kısacık, birkaç fırçalık resimleri gibi "ha iku" şiirlerine yansıtabilen du-yarlılığın sanatı. Bilim ve teknikte Amerika'yı geçen bir çağdaşlaş-ma ile Asya'nın ruhsal ve toplumsal inceliklerini bağdaştıran Japonya. "Batılılaşma" hareketlerinin bizimkinden 29 yıl sonra başladığı bu ülkenin gizi nedir acaba? Bir türlü kalkınamadığından yakınan, hâlâ Doğu ile Batı arasında bocalayan Türkiye'nin kuşkusuz bu ülkeyi yakından incelemesi gerekmektedir. Japonya bambaşka sonuçlara ulaşmış olduğuna göre , Türkiye'den toplumsal yapı olarak çok değişik bir ülke midir?
Sayfa 174
Reklam
İsimsiz Şiirler XXV Gözlerinden Sonsuz’a bir yol uzanır gider, Mesafeler dürülür, zaman yanar boşlukta. Bu şehirde bir adım belki bin menzil eder, Güneşle doğan yolcu karar kılar kuşlukta. Ellerin dipsiz gökten dünyaya düşen sarkıç, Bir sırrı fısıldıyor ezel bezminden kalma. Parmakların ucunda bir mucize; bir sarnıç, Suya kanarken susuz, yol
Fakat buna da cesareti yoktu ve ne olduklarını bilmediği bir alay meçhul ve yüzleri örtülü maniler, ümidinin önünü kesiyorlardı. Bu maniler dışarıdan mı geliyorlar, yoksa Neriman’ın içinde mi doğuyorlardı? Zaten, bu garip ruhî sersemlik içinde, Neriman dışarıdaki hadiselerle kendi ruhundaki mütemadi oluşların nereden başlayıp, nerede bittiğini ve nasıl kaynaştığını anlayamıyordu.
Sayfa 73 - Beta yayıneviKitabı okudu
Beni üzüntüden tir tir titreten herkesin geceleri aniden urpererek uyanmasını istemiyorum. Canımı yakan herkesin can evinden vurulmasını, cayır cayır yanmasını hiç istemiyorum. Gözlerimin boşluğa dalıp gitmesine sebep olan herkesin; baktığı her yeri bomboş bulmasını istemiyorum. Heveslerimi kursağımda bırakanlar; kursagindan geçirecek lokma bulamasın da demiyor istemiyorum. Gül bahçesi vadedip çiçeklerimin üzerine kezzap döken herkesin bahçesinde ot bile yeşermesin, onlara bahar hiç gelmesin de demiyor ve istemiyorum. Önüme binbir maniler koyanlara ah etmiyorum, ayakları tasa bile takılsa benden bilmelerini asla istemiyorum. Geceleri uykumu kaçıran dertlere kimler sebep olduysa aynılarını yaşasınlar per perişan olsunlar da istemiyorum. Peki ne istiyorum? Ben sadece herkesin, dünyaya bir daha gelme ihtimalleri olmayan akla gelebilecek herkesin, ebedi saadetini istiyorum.
İşte, bütün bunların hepsi; yani kalabalık taş kutular, taş yarıklar, oraya buraya uzanan binlerce ırmağın içindeki insanlar, gürültü, kargaşa; ağaçtan, gökyüzünün mavisinden, temiz havadan, bulutlardan yoksun kapkara kumlar ve dumanlarla kaplı yerler Papalagi'nin "kent" adını verdiği şeydir. Ömründe hiçbir ağaç, tek bir ırmak ve gökyüzünü görmemiş ve de Büyük Ruhla yüz yüze gelmemiş insanların yaşadığı, ama yine de gurur duydukları yaratıları. Lagündeki mercanların arasına yuvalanmış sürüngenler gibi insanlar. Ama o sürüngenlere bile denizin berrak suları, güneşin sıcacık soluğu ulaşır. Acaba Papalagi, yarattığı bu taşla övünüyor mu? Bilemem. O, kendine özgü fikirleri olan bir yaratıktır. Hiçbir anlamı olmayan, onu hasta eden pek çok şeyi yapar; üstelik bununla da yetinmeyip bir de bunları ödüllendirir, üstüne maniler düzer.
Reklam
684 öğeden 651 ile 660 arasındakiler gösteriliyor.