Ben başkalarının varlığının söz konusu olduğu bir durumda, kendi sesimizi duymanın ve kendi inançlarımızı korumanın ne kadar zor olduğunu göstermek istedim. Çocuklar, hepimizin içinde kabul görme ihtiyacı vardır; ama kendinize özgü olan şeylere, sizi farklı kılan özelliklere de inanmalısınız.
Akşamlar, Şehrazat, dünyanın her yerine aynı kederle mi iner?
Işık neden canımızdan çekilir bu saatlerde? Ağaçlar neden bir top pıtrağa döner? Kapılar ağırlaşır. Kimse başını kaldırıp da bakmaz gökyüzüne.
İnsan çocukluğundan yeni bir soluk almadan acısına katlanabilir mi?
Kim inandırdı bizi Şehrazat, yaşamanın ölümden büyük olduğuna?
İnsan kendini sevmeden başkalarına dokunabilir mi hiç?
Şarkı söylemeden sabaha çıkabilir mi insan? Akşamlara kadar kaç ses yaramızı sevdirir bize?
Sonra kapımız çalınır. Gelir bir dost tedirgin eşit sıkıntılarda. Neden yalnızlığımızı birbirimize gösterirken utanırız?
İnsan konuşmadan da anlaşmak ister. Sevdiğimiz insanlardan bunu beklemek çok mu Şehrazat?
İyilik, korku içinde yaşar mı hiç? Haysiyet yarasının merhemi var mıdır? Yüzü yere düşen evlere nasıl sığar?
Şimdi neden acı verir eski mutluluğumuz?
Gönül yorgunluğu, insan yorgunluğu müdür, beden yorgunluğu mu?
Sonsuzluk, Şehrazat, ölümden sonra mi başlar, yaşayalım diye bize verilen şu hayat mıdır?
Çocuklar alıp götürüyorlar. Solgun bir gül, duruyorum öylece. Şehir soğuk. Sanki herkes kendi evinde misafir. Kimse bir yere yetişemiyor. Bazen bir şey söyleyeyim diyorum, birden uzaklarla konuşurken buluyorum kendimi. Hangisinin yüzü gülerse onun yanında kalıyorum. İnsan geçmişini sevmeden yasayamazmış. Hatıra ne demek, yeni anlıyorum. Yaz ayları hala iyilik veriyor. Yılda birkaç gün olsun geliyorum. Otların altında da kalsa, burada soluk alan zaman benim zamanım. İnsanlar öyle uzak ki, orada da burada da bir yerleşik yabancısın. Bunun acısını da yeni öğreniyorum.
Tanrım, Nasıl
Caddeler bu yükü nasıl kaldırır tanrım
Bu kalabalık fazla
Bu akşam fazla
Bu yağmur fazla
İnsan sevgisiz tanrım nasıl yaşar
Bunca arzudan sonra
Bunca büyüden sonra
Bunca gözyaşından sonra
Zaman tanrım nasıl büyütür bizi
Güzellik olmasa
Yalnızlık olmasa
Unutkanlık olmasa
Ölümü insan nasıl kabul eder tanrım
Ağaçlar yaşarken
Bulutlar yaşarken
Çocuklar yasarken
Yalnız yazma işi bile yeter; insanı sakinleştirir, soğukkanlı yapar, eski yazar alışkanlıklarımı dürter, anılarımla mariz hayallerimi bir iş, bir meşgale haline sokar...
With the abolition of private property, then, we shall have true, beautiful, healthy individualism. Nobody will waste his life in accumulating things, and the symbols for things. One will live. To live is the rarest thing in the world. Most people exist, that is all.
It is sometimes said that the tragedy of an artist’s life is that he cannot realize his ideal. But the true tragedy that dogs the steps of most artists is that they realize their ideal too absolutely. For, when the ideal is realized, it is robbed of its wonder and its mystery, and becomes simply a new starting-point for an ideal that is other than itself. This is the reason why music is the perfect type of art.
İnsan zihni için, üst üste yaşanan olayların duyguları ayağa kaldırmasının ardından gelerek, ruhu hem ümitten, hem de korkudan azade kılan eylemsizlik ve kesinliğin mutlak sükûnetinden daha acı verici bir şey yoktur.
Yıldızların yalnızlığıyla örülüdür döşekleri,
Bu yüzden şarkıları daha bir özlemle dalgalanmakta
Hıçkırıklar, kaç kuşaktan miras lanetlerin ve acıların
eseri,
Öyle ki, hiçbir yıldızın umudu yüreklerini
aydınlatamamakta.