Hadi, Schubert'in Serenad'ını açın ve fonda o çalarken okuyun bu yorumu.
.
.
.
.
.
.
.
Zülfü Livaneli'nin yürek burkan Serenad'ı da tıpkı şu an dinlediğiniz harika melodinin kulaklarınızdan süzülüp yüreğinize işlemesi gibi gözlerinizden vicdanınıza doğru -ki vicdan vücutta tam olarak nerede yer alır bilmiyorum...- kurumaya yüz tutmuş bir akarsu gibi kıvrılarak ulaşacak. Zülfü Livaneli gibi yazarlar sanırım bu yüzden varlar ve var olacaklar daima: "Siz görmek istemiyorsunuz ama bakın bunlar var! Varlar ve bize ait tüm bu yaşananlar, hepimize!" .
.
.
.
Üniversite çalışanı Maya Duran ile Alman asıllı Amerikalı bir profosör olan Maximilian Wagner eşliğinde "vicdan mezarlığı" olan Struma gemisinde yaşananlara eşlik ediyoruz Serenad'da. Romeo ile Juliet, Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı hatta Bihter ile Behlül kadar meşhur olamayışına isyan ediyoruz Max ile Nadia aşkının. Bir keman gıcırtısı eşliğinde soğuk sulara gömülüp giden insan etlerinin soğuk kokusunu çekiyoruz içimize. Ellerindeki kana bakmadan işaret parmağıyla karşısındakini gösteren ve masum olduğunu iddia eden tüm çift gözlere, çift kulaklara, çift ayaklara buruk bir ilenmeyle bakıyoruz. Ve en son yine utanıyor, utanıyoruz...
Selam olsun tüm yaşananlara, selam olsun unutmayanlara ve daima hatırlatanlara...
Unutmadan, ölmeden önce okuyun ve hatta #yarınölecekmişgibioku yun