Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
25 Mart 1935
Benim Sevgili Aliye’m, Mektubunu aldım. “Ben fena kız değilim, senin meyus olmayıp saadetin için hayatımı şimdi fedaya hazırım!” diyorsun. Aliye, bana böyle şeyler yazma... Sonra ben sana deli gibi âşık olurum. Senin ne iyi kız olduğunu biliyorum. Muhakkak ki hayatımda yaptığım ve yapabileceğim en iyi iş seninle hayatımı birleştirmek oldu. Bundan
Tüm sabah kendimi tasasız ve neşeli hissettim. Fakat şimdi yine düşüncelerim karardı ve hüzünlendim, kalbim bir kez daha kasvete gömüldü. Ah, ben ileride ne olacağım? Kaderim beni nereye götürecek? Geleceğin bu denli belirsiz olması, ne olacağını bilememek beni derinden üzüyor. Hatta sadece geçmişe dönüp bakmak bile korkunç bir şey; çünkü mazim, düşününce bile kalbimi paramparça etmeye yetecek kadar acı ve keder dolu.
Reklam
Realitenin içinde yaşamağa, onunla mücadeleye alıştım. Evet o bana yeni bir hayat buldu. Bu eski şeylerden şimdi çok uzaktayım. İçimde, kendi mazim olsa bile o günlere karşı katılaşmış bir taraf var. Ne yazık ki, bu mazi dönüşünü yapmadan kendimi anlatamam. Ben yıllarca bu adamların arasında, onların rüyaları için yaşadım. Zaman zaman onların kılıklarına girdim, mizaçlarını benimsedim. Hiç farkında olmadan bazen Nuri Efendi, bazen Lûtfullah veya Abdüsselâm Bey oldum. Onlar benim örneklerim, farkında olmadan yüzümde bulduğum maskelerimdi, Zaman zaman insanların arasına onlardan birisini benimseyerek çıktım. Hâlâ bile bazen aynaya baktığım zaman, kendi çehremde onlardan birini tanır gibi oluyorum. Şu anda Nuri Efendi'nin kendini yenmiş tebessümünü yüzümde dolaşıyor sanıyorum, biraz sonra Lütfullah'ın yalanı benimsemiş bakışlarını kendimde bularak yaptığım işten ürküyorum. Bir başka defasında babamın ümütsiz kıskançlığı ve sabırsızlığıyla perişan oluyorum. Hatta bu, kıyafetimde bile görülüyor. En meşhur terzilerde yaptırdığım elbiselerim sırtıma geçer geçmez bana Abdüsselâm Bey'in kılığını veriyorlar.
Sayfa 53 - Dergah YayınlarıKitabı okudu
Sabahattin Ali'nin Aliye Hanım'a yazdığı mektup
Benim Sevgili Aliye'm, Mektubunu aldım. "Ben fena kız değilim, senin meyus olmayıp saadetin için hayatımı şimdi fedaya hazırım!" diyorsun. Aliye, bana böyle şeyler yazma... Sonra ben sana deli gibi âşık olurum. Senin ne iyi kız olduğunu biliyorum. Muhakkak ki hayatımda yaptığım ve yapabileceğim en iyi iş seninle hayatımı
Benim Sevgili Aliye'm Mektubunu aldım. "Ben fena kız değilim, senin meyus olmayıp saadetin için hayatımı şimdi fedaya hazırım!" diyorsun. Aliye, bana böyle şeyler yazma... Sonra ben sana deli gibi âşık olurum. Senin ne iyi kız olduğunu biliyorum. Muhakkak ki hayatımda yaptığım ve yapabileceğim en iyi iş seninle hayatımı birleştirmek oldu. Bundan sonra ne diye kederli ve üzüntülü şeyler yazalım... İkimiz de yalnız neşeden ibaret mektuplar yazmalıyız. Mektubundaki "Beni istediğin kadar sevmezsen ölürüm" cümlesini belki elli defa okudum. Ah Aliye, seni isteyebileceğinden çok seveceğim. Benim nasıl sevebileceğimi göreceksin. İçim şimdiden İstanbul'a gelmek, seni görmek isteğiyle dolu... Şiir kitabının sonlarındaki yazıları kıskanma. Hiçbir zaman dolmamış olan gönlümün sesleridir onlar. Sen benim bütün kafamı ve ruhumu doldurduğun zaman bak neler yazacağım. Sana bu mektupla beraber bir şiir gönderiyorum. Bu şiir bütün mazim ile alakamı kestiğime alâmettir. Yeni bir hayata, aydınlık, sevgi ve fedakârlık dolu bir hayata atılmak üzere olduğumu biliyorum. Asıl senin için fedakârlık yapmak bana en büyük saadeti verecektir. Yalnız senin için yaşamak, hayatımdan senden başka her şeyi silip atmak istiyorum. Fikirlerimi, gayeleri seninle paylaşmak, doğru bulduğumuz şeylere beraber inanmak istiyorum.
“bilir misin? sana bir gün ben, “âdem’le havva’nın aşkını en büyük bulurum,” demiştim. şimdi bugün biz onların cennetten çıkmadanki hayatlarını yaşıyoruz. o, yanındaki adam için vücut bulmuş, yaratılmış ve ondan başka, ona inkıyat ve muhabbetten başka, ona sığınmaktan başka mevcudiyetinde bir şey olmayan havva! ben de onun sevdiği âdem! henüz cennetin bedayisi arasında, muhitin uluhiyeti içinde, beşeriyetlerinin aczi büyük aşklarında kaybolduğu zamandayız. ben artık her şeyi inkâr ediyorum. ben artık tamamen bir rüyadayım. ben tamamen handan’dayım ve onda yaşıyorum. canlarımızı, ruhlarımızı bir el birbirine karıştırmış, bağlamış. onun mazisi bir gün uyansa, benim mazim beni bir gün çağırsa birimizden birimizin mutlak o bağı, o mukaddes düğümü çekerken canı kopacak, öleceğiz.”
Sayfa 179 - Refik CemalKitabı okudu
Reklam
Ben sadece mütereddit (kararsız) ve zayıfım. Sürükleniyorum. Mâzim beni sürüklüyor.
Sayfa 201 - Dergâh YayınlarıKitabı okudu
Diyorum ki, herkes evinin önündeki çölü süpürmelidir, içerideki çölü dışarsındaymış olarak görüyorsa, beklesin ağır ağır dışarı aksın kum tanecikleri; biriksin ve dışarının çölüne bitişsin. O zaman herkes yine evinin önündeki çölü süpürmeyi sürdürebilir. (Sessizce durur.) Oysa, mazim o kadar yeşildi ki! Zeytinlikler, bağlar, dut ağaçları, kayısı, ayva, erik ağaçları, zaman zaman karla kaplansa da! Aracı yoktu doğayla aramda. Suya mı değilecek Ben değerdim, ağaca mı çıkılacak Ben çıkardım, göğe mi bakılacak Ben bakardım, toprağa mı dokunulacak Ben dokunurdum, taş mı koklanacak Ben koklardım, ışık demetinde uçuşan tozlar mı izlenecek Ben izlerdim, koklanacak mı toz, ay, çilek, taş, hayvan… Ben koklardım.
Sayfa 226 - EverestKitabı okudu
Tüm sabah kendimi tasasız ve neşeli hissettim. Fakat şimdi yine düşüncelerim karardı ve hüzünlendim, kalbim bir kez daha kasvete gömüldü. Ah, ben ileride ne olacağım? Kaderim beni nereye götürecek? Geleceğin bu denli belirsiz olması, ne olacağını bilmemek beni derinden üzüyor. Hatta sadece geçmişe dönüp bakmak bile korkunç bir şey; çünkü mazim, düşününce bile kalbimi paramparça etmeye yetecek kadar acı ve keder dolu. Evet, hayatımı enkaza çeviren kötü insanlar yüzünden sanki acı içinde yüz yıl yaşamışım gibi hissediyorum.
Sayfa 14
Ben sadece mütereddit ve zayıfım. Sürükleniyorum. Mazim beni sürüklüyor.
Sayfa 201Kitabı okudu
Reklam
Niçin, Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nün hikâyesini bu uzak hatıralarla ağırlaştırdım? Neden bu mazi gölgeleri yüzünden yolum birdenbire değişti? Bunlar o cins şeylerdi ki, ne hakikatini, ne de gülünç tarafını bugünün insanı anlayamaz. Bana gelince, yaşı, geçmiş şeyleri tahayyülden ve hatırlamadan artık lezzet alamayacak kadar ileri. Böyle
Sayfa 53 - dergah
Evet o bana yeni bir hayat buldu. Bu eski şeylerden şimdi çok uzaktayım. İçimde, kendi mazim olsa bile o günlere karşı katılaşmış bir taraf var. Ne yazık ki, bu mazi dönüşünü yapmadan kendimi anlatamam. Ben yıllarca bu adamların arasında, onların rüyaları için yaşadım. Zaman zaman onların kılıklarına girdim, mizaçlarını benimsedim. Hiç farkında olmadan bazen onlar oldum. Belki de şahsiyet dediğimiz şey bu, yani hafızanın ambarındaki maskelerin zenginliği ve tesadüfü, onların birbiriyle yaptığı terkiplerin bizi benimsemesidir..
Bu eski şeylerden şimdi çok uzaktayım. İçimde, kendi mazim olsa bile o günlere karşı katılaşmış bir taraf var. Ne yazık ki, bu mazi dönüşünü yapmadan kendimi anlatamam.Ben yıllarca bu adamların arasında, onların rüyaları için yaşadım. Zaman zaman onların kılıklarına girdim, mizaçlarını benimsedim. Hiç farkında olmadan bazen Nuri Efendi, bazen Lûtfullah veya Abdüsselâm Bey oldum. Onlar benim örneklerim, farkında olmadan yüzümde bulduğum maskelerimdi. Zaman zaman insanların arasına onlardan birisini benimseyerek çıktım. Hâlâ bile bazen aynaya baktığım zaman, kendi çehremde onlardan birini tanır gibi oluyorum. Şu anda Nuri Efendi'nin kendini yenmiş tebessümünü yüzümde dolaşıyor sanıyorum, biraz sonra Lûtfullah'ın yalanı benimsemiş bakışlarını kendimde bularak yaptığım işten ürküyorum. Bir başka defasında babamın ümütsiz kıskançlığı ve sabırsızlığıyla perişan oluyorum. Hatta bu, kıyafetimde bile görülüyor. En meşhur terzilerde yaptırdığım elbiselerim sırtıma geçer geçmez bana Abdüsselâm Bey'in kılığını veriyorlar. Daha dün gözlüklerimi değiştirmem icap edince, artık o cinsin modası geçmiş olduğunu bile bile Aristidi Efendi'ninkine benzer bir altın gözlük aramadım mı? Belki de şahsiyet dediğimiz şey bu, yani hâfızanın ambarındaki maskelerin zenginliği ve tesadüfü, onların birbiriyle yaptığı terkiplerin bizi benimsemesidir.
Halit Ayarcı vaziyeti tam görmüştü. Yalnız bir yerde aldanıyordu. Cemal Bey'in bulunduğu yerde ben talihime nasıl güvenebilirdim? Zaten talihimin öbür yüzü değil miydi? Yıllardır, Halit Ayarcı'ya tesadüfüme kadar hep onun darbesinin beni attığı çukurda kalmıştım. Şimdi biraz nefes almağa başladığım bir anda tekrar karşıma çıkıyordu.
Sayfa 309 - DERGÂH YAYINLARI / ÜÇÜNCÜ BÖLÜM SABAHA DOĞRUKitabı okudu
48 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.