Yaşar Kemal’in insan birine geç kalınca kimse için acele etmez, sözünden hareketle, ben de “İnsan bir kitaba geç kalınca diğerleri için acele eder.” diyorum. Bu kitap benim çok geç kaldığım bir kitapmış, okuyunca fark ettim. Okuldan evine dönen Sofie posta kutusunda “Sen kimsin?” yazılı bir mektup bulur, şaşırtır Sofie’yı. Ardından tekrar baktığında ise “Dünya nereden çıktı?” yazan bir mektup daha bulur ve biraz korku, biraz da merak içinde kalır. Gelen üçüncü mektupta ise Felsefe Kursu olduğunu ve istemezse posta kutusuna kurbağa bırakmasını ister. Sofie memnundur, onu meraklandıran merakını da gideren bir şeydir bu Felsefe Kursu. Bir cümleyle özetlersek bu kısmı ilkel insanlar doğayı anlamlandırmak için mitleri, filozoflar mitten ayrılıp gerçekçi bir bakış açısıyla felsefeyi ortaya çıkardı. Ardından gelen nesil de düşünmeyi bırakıp düşünmemeye alıştı. Alışmıştı çünkü bir zaman sonra doğa ve insanlara. Bir şeye alışmak onun hakkında düşünememeye daha doğrusu düşünmememize neden olur.
Bu kitabı okuduğunda “Tanrılarla yazarlar arasındaki fark nedir?” sorusunu sormadan edemiyor insan kendine.
Diğer soru “İnsan yaşamaya doğduğu an mı, yoksa düşünmeye başladığı an mı başlar?” Bence cevap ikisinin karışımında gizli.
NOT:Bu kitaba başladığınızda bu kitap bana ne katacak diye değil, ben bu kitabı okuduktan sonra kendime ne katacağım bakış açısıyla okumanızı tavsiye ederim.