Mustafa Kutlu’nun tatlı dili, kendine has samimi muhabbeti ile içinde kaybolduğum bir çırpıda bitirdiğim harika bir hikayeydi.
İlk işim okuyamadığım diğer kitaplarını en kısa zamanda temin edip kitaplığımda en güzel yere yerleştirip, arkadaşlarıyla buluşturmak olacak.
Mustafa Kutlu’yu okuyanlar bilir. Yüreğinizde hüznü ve mutluluğu bir arada yaşatır. Olaylar, kahramanlar size tanıdık gelir. Anlatılan hayat sanki sizin hayatınızdır. Benzeri olmayan bir anlatım tarzı vardır. Sanki soba kurulmuş, kendisi en baş köşeye oturmuş, etrafına toplanmışsınız. Meşe odununun çıtırtıları, kaynayan çayın fokurtuları eşliğinde dinliyorsunuz. Olayın bizzat içinde yaşıyorsunuz. İşte bu lezzettir belki de kitaplarına olan bağlılığımızın sebebi.
Büyüklerimiz hep eski zamanlarından, köy hayatlarından büyük bir özlemle, hasretle bahsederler. Bazılarımızın neneleri, dedeleri karlar erimeye yüz tuttuğu gibi kıpırdanmaya başlarlar. Köy hasreti başlar. Bir an önce mesken edindikleri evine, bahçesine, toprağına kavuşmak, ekip biçmek, meyveleri dalından koparmak, bahçelerinde sebze yetiştirmek,huzuru yakalamak isterler.
Köy kültürünü tanıyan, seven ve özlem duyanlar için hevesle okunacak bir kitap.
Kahramanımız sizleri köyüne misafir edecektir.
Mevsim kış olsa da soğuk bir ayran ikram eder, kimi yerde sizi bahçesine davet eder, dalından kayısı, şeftali, yeşil erik, elma koparıp ikram edebilir. Ya da bu güzel deneyimi size yaşatabilir.
Ya da tirit sulu ekmeğin tadını merak ettirebilir. Ben haber vereyim önden.