Yıldırım Bayezid Han, âlimlerin sohbetlerinde bulunur, devlet meselelerini onlarla istişare ederdi. Allahu Teâla'nın emir ve yasak- larını bildiren sözleri canla başla kabul ederdi.
Bir gün padişahın mahkemede şahitlik etmesi gerekiyordu. Mahkemede herkes gibi o da ellerini önünde bağlayarak ayakta bekledi. Devrin Bursa kadısı Molla Şemseddin Fenari dik dik pa- dişahı süzdükten sonra şu hükmü verdi:
“Senin şahitliğin geçersizdir. Zira sen namazını cemaatle kılmıyorsun. Elinde imkân olduğu hâlde namazlarını cemaatle kılmayan biri yalancı şahitlik edebilir demektir."
Bu itham karşısında herkes Yıldırım Bayezid'in hiddetlenmesini bekliyordu. Fakat o boynunu büküp mahkemeyi terk etti. Bu hadiseden sonra sarayının yanı başına bir cami yaptırdı ve namazlarını cemaatle kılmaya başladı.
Yiğitliğin iki şartı vardır. Bana iyi kulak ver, doğrusunu dinle.
Birincisi, her dakika yüzlerce eksiğini gördüğün arkadaşlarının suçlarını bağışlamaktır.
İkincisi, sonradan pişman olacağın, özür dilemek zorunda kalacağın bir işi yapmamaktır…
Bir gün Cüneyt-i Bagdadi'ye şöyle dediler:
— Yüce Yaratıcının isbatına dair delil nedir?.
Şöyle dedi:
— Gün Işığının, kandile ihtiyacı yoktur.
Burada asil gerçek şudur ki: Yüce Hakkin kâmil manada zuhuru, onun gizli olmasının sebebidir.
Çoğu zaman Anadolu'nun ücra köşelerinden çeşitli hayvanlar getirip hediye ediyorlardı. Elçiliğimizde adeta koca bir hayvanat bahçesi meydana gelmişti bunların arasında ayı yavruları kanatları kırılmış Kartallar Keklikler cins cins kediler köpekler vardı. Elçiliğin idare amiri ayı yavrularının Kiler odasına bitişik tahta bir kulübeye
Şimdi sırası geldi, bugünün adıyla "demokratik uygulamalara, Osmanlı'dan birkaç örnek vereyim... Örneklerin ilki Yıldırım Bayezid döneminden (peşin hükümleri bertaraf etmek için de hemen belirteyim ki, bu hikâye, Osmanzade Taib'in "Hadikat-üs Selâtin" yani 'Osmanlı Sultanları' isimli eserinde