""Senden fetva isterler. Deki, Allah size şöyle fetva veriyor..." (4/176). Bu itibarla müfti fetva verirken Allah adına konuşmakta ve adeta onun yerine imza atmaktadır"
Sun’ullah Gaybi'nin, tahminen 1624-1629 yılları arasında Kütahya'da doğduğu ve 1676 yılından sonra yine aynı yerde vefat ettiği kabul edilmektedir. Babası Kütahya'da müftülük yapan ve Müftî Derviş diye tanınan Ahmet Efendi olup, Elmalılı Sinân-ı Ümmî'nin halifesidir. Dedesi Şey Beşir Efendi, Çavdar Şeyhi lakabıyla tanınır.
Gaybî, 1649'da
"Bizim tarihimizde dört devremiz var... Mekteplerimizde doğru tarih okutulmadığı için bilmiyorsunuz. Birinci devir Kanunî’ye kadar olan devir... Bu vecd devresidir. Türk ne yapmışsa bu devirde yapmıştır. Kanunî bir büyük miras devralmıştır. Onda “devlet-i ebed müddet”in bütün kıymetleri topludur. Dinde Ebussuud Efendi, “Müfti üs Sakaleyn”dir.
Bir alay mekteb-i ali denilen yerler var;
Sorunuz bunlara millet ne verir? Milyonlar:
Şu ne? Mülkiyye. Bu? Tıbbiyye. Bu? Bahriyye. O ne?
O mu? Baytar. Bu? Ziraat. Şu? Mühendishane.
Çok güzel, hiçbiri hakkında sözüm yok; yalnız,
Ne yetiştirdi ki şunlar acaba? Anlatınız!
İşimiz düştü mü tersaneye, yahud denize,
Mutlaka, adetimizdir, koşarız İngiliz'e,
Bir yıkık köprü için Belçika'dan kalfa gelir;
Hekimin hazıkı bilmem nereden celbedilir. Mesela büdce hesabatını yoktur çıkaran ...
Hadi maliyyeye gelsin bakalım Mösyö Loran.
Hani tezgahlarınız nerde? Sanayi' nerde?
Ya Brüksel'de, ya Berlin' de, ya Mançester'de!
Biz ne müfti, ne imam istemişiz Avrupa' dan;
Ne de ukbada şefa'at dileriz Rimpapa'dan
Siz gidin bunları ıslaha bakın peyderpey;
Hocadan, medreseden vazgeçiniz, Vali Bey!"
29 – HAFIZ EBU SAİD SAHİB (K.S.) Tarih: 1781-1834
Silsile-i Saadatın yirmi dokuzuncusudur. 1217 (m.1802) senesi Rabî’ul-âhir ayında, Hindistan’da Rampûr şehrine bağlı Mustafaâbâd beldesinde dünyaya geldi. Şeyh Ebû Saîd (k.s.) Hazretleri, daha çocuk iken, sâlih ve kıymetli bir zât olacağının alâmetleri yüzünden okunuyordu. Çocukluğunda, çocuk-ların düşkün oldukları oyun ve eğlenceler ile hiç meşgûl olmazdı. On yaşında Kur’ân-ı Kerîmi ezberledi. Kur’ân-ı Kerîmi güzel ses ve tertîl üzere o kadar güzel okurdu ki, dinleyenler kendilerinden geçerdi. Tecvid ilmini, kırâat âlimlerinden Kârî Nesîn’den öğrendi. Kur’ân-ı Kerîmi ezberledikten sonra, aklî ve naklî ilimleri öğrenmeye başladı. Önemli ders kitaplarını Müftî Şerefüddîn’den okudu. Şâh Veliyyullah Dehlevî’nin oğlu Mevlâna Refîüddîn’den hadîs dersi aldı. Kâdı Beydâvî Tefsîri’ni, Sahîh-i Müslim şerhini de ondan okudu. Sahîh-i Buhârî’yi ise yine Mevlâna Refîüddîn’den, hocası Şeyh Abdullah Dehlevî hazretlerinden ve kendi dayısı Sirâc Ahmed’den okuyup rivâyet ve nakletme icâzeti aldı.
D e r l e r k i : Hüseyin Hatibi hazretleri gençli-
ğinin ilk çağında : engin bilgili ve derin bir bilgindi. Şöyle
ki: Nişaburlu Raziyüddin, Bedr-i Ru'us ve Şeref-i Akili gibi
dünyanın meşhur adamları onun öğrencisiydi. Ayrıca iki üç
bin müfti ve keramet sahibi zahit öğrencisi de vardı.
(4) D erler ki: Dokuz ay sonra Baha Veled haz-
retleri dünyaya geldi. O iki yaşında iken babası Hüseyin Ha-
tihi öldü. Baha Veled efendimiz büyüyüp büluğa erince, bü-
tün bilim ve hikmetlerde müstesna ve parmakla gösterilen
·bir adam oldu. Tam bu sırada anne tarafından olan akra-
baları, herkes Baha Veled'in hükmü altında bulunsun diye,
Baha Veled'i padişahlık tahtına oturtmak için söz birliği et-
tiler; fakat Baha Veled kabul etmedi ve hiç razı olmadı. Bir
gün babasının kütüphanesine girdi. Kitapları tetkik ederken
dünya kraliçesi olan annesi: « Bizi, babana bu bilimler ve
hikmetleri bildiği için vermişlerdir, ıı dedi. Bunun üzerine Ba-
ha Veled kendini tamamiyle dini ilimler tahsiline verip ça-
lıştı ve dünya mülkünden tamamen el çekti.