tıpkı hastalığını ansızın karşısında somut bir varlık olarak gören ve gördüğü şeyi çektiği acıya benzetemeyen bir hasta gibi, "İşte o," diyordu kendi kendine. "0"nun ne olduğunu anlamaya çalışıyordu; çünkü aşkla ölüm arasındaki en büyük benzerlik, her zaman sözü edilen muğlak benzerlikler değil, her ikisinin de bizi, gerçekliğini kavrayamamaktan, elimizden kaçırmaktan korktuğumuz kişiliğin sırrını daha derinlemesine sorgulamaya itmeleridir.
Gerçekten derin olduklarını düşünenler açık olmaya çalışırlar. Kalabalık karşısında derin görünmek isteyenler muğlak olmaya çabalarlar. Çünkü kalabalık, bir şeyin dibini görmezse, derin olduğuna inanır. Böyle muğlak bir suya girmek onları çok korkutur.
Bugün İslam'ın ilk asırlarında olmayan bir din dili, tapınak dili icat edilmiştir. Bu dil; kasten ağdalı ve muğlak ifadelerle örülmüştür. Kendi aralarında konuştukları bu dil ile havas/elit tabakadan olduklarını ihsas ettirirler. Tasavvuf ilmi zaten oldum olası sırrî'dir, mistiktir, gizemlidir. Onlara göre tasavvuf Allah ile kul arasındaki bir sırdır. Buna melekler bile muttali olamaz derler. Onlara göre ilahi hakikatler ve varlığın sırrı akılla kavranamayacak kadar ince ve gizlidir (!)
…aşkla ölüm arasındaki en büyük benzerlik, her zaman sözü edilen muğlak benzerlikler değil, her ikisinin de bizi gerçekliğini kavrayamamaktan, elimizden kaçırmaktan korktuğumuz kişiliğin sırrını daha derinlemesine sorgulamaya itmeleridir.