Hoş geldin, kadınım benim, hoş geldin Yorulmuşundur,
nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını,
ne gül suyum, ne gümüş leğenim var. Susamışındır,
buzlu şerbetim yok ki, ikram edeyim Acıkmışındır,
sana beyaz keten örtülü sofralar kuramam
memleket gibi esir ve yoksuldur odam.
Hoş geldin, kadınım benim, hoş geldin! Ayağını bastın odama
kırk yıllık beton çayır çimen şimdi.
Güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde. Ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler;
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam.
Hoş geldin kadınım benim, hoş geldin.
Var olsunlar. yine bu akşam
Şereflendirdi şairler masamızı,
Kurduk mehtaba karşı çilingir soframızı,
Akşam yine akşam...
Ve başta Ahmet Haşim bey,
Yorgun gözlerinde melalü gam.
Bir yanda Cahit Sıtkı,
İlk sevgiliyi almış Beşiktaştan
Sesleniyor Abbasa:
- Haydi Abbas vakit tamam!
Karşısında Velinin oğlu garip Orhan Veli,
Yine tarifsiz kederler içinde besbelli.
İstanbulu dinliyor, gözleri kapalı...
Yanında birisi var; Nazım Hikmet olmalı.
Şiirler söylüyor memleket üstüne,
Sevda üstüne, hasret üstüne...
Fotoğraf 1962 yılında Paris'te çekildi.
Nazım'ın ölümüne aylar kala...
Nazım Hikmet, hastalığın ve memleket hasretinin etkisiyle oldukça bitkin.
Fakat sevdalandığı Vera'sı ve dostları yanında olduğu için gözlerinin içi gülüyor.
"Veda" şiirinde dostlarına şöyle sesleniyor şair:
"Hoşça kalın
dostlarım
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket, bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli,
ayaklar çıplak ve ipek bir halıya
benziyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu dâvet bizim....
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim...
Şark
üstünde çıplak
esirlerin
aç geberdiği toprak!
Şarklıdan başka herkesin
orta malı olan memleket!
Açlığın kıtlıktan öldüğü diyar!
Ağzına kadar
buğdayla dolu ambar!
Avrupanın ambarı
Asya!
Amerikan dretnotlarının tel direklerine senin Çinlilerin
uzun saçlarından
sarı mumlar gibi asıyorlar kendilerini!
Himalayanın
en yüksek
en dik
en karlı tepesinde
Britanya zabitleri cazbant çaldırıyorlar, kara tımaklı ayaklarını daldırıyorlar,
Paryaların
beyaz dişli ölülerini attığı Ganja!
Anadolu baştan başa
Armistrongun
talim meydanı oldu!
İki arkadaş tuttuk dağlara giden yolu.
Öyle yükselmişiz ki sahilde İnebolu
İnce sokaklarıyla ufaldıkça ufaldı,
Minareler bir çizgi, camiler nokta kaldı.
Evleri birbirine giren şehrin içinde,
Ufuklar genişledi önümüzde git gide;
Denizi kucaklayan iki açık kol oldu.
Rüzgar esti, denizin suları yol yol oldu.
Dökülmüştü yerlere yığınla kuru yaprak, Yaprakların üstünden sendeleyip kayarak Dağın son kayasının dibine varabildik.
Bu tepede bu kaya mağrur bir baş gibi dik !
Çıkıp onun üstünden bakabilirsek eğer, Çocukken masallarda dinlediğimiz bir yer Güzel İçanadolu görünecekti bize.
Onu nakşetmek için bir anda kalbimize,
Son adımı atmadan gözümüzü kapadık.
Gözümüzü açınca karşımızdaydı artık
Sisli vadileriyle rüyalı Anadolu.
Görüyorduk uzaktan dereye inen yolu:
Sağ yanında bir çayır, solda çam ağaçları.
O kadar yakındı ki dağların yamaçları
Dereye düşen bahar bir daha çıkamamış
Bu ne güzel memleket: Yüksek dağlarında kış, Yollarında sonbahar, deresinde ilkbahar,
Altın güneşinde de yazın sıcaklığı var.
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
Bu memleket bizim!
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
Ve ipek bir halıya benziyen toprak
Bu cehennem, bu cennet bizim!
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın
Yok edin insanın insana kulluğunu
Bu dâvet bizim!
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine
Bu hasret bizim!
Var olsunlar yine bu akşam
Şereflendirdi şairler masamızı
Kurduk mehtaba karşı çilingir soframızı
Akşam yine akşam
Ve başta Ahmet Haşim Bey
Yorgun gözlerinde melâl ü gam
Bir yanda Cahit Sıtkı
İlk sevgiliyi almış Beşiktaş'tan
Sesleniyor Abbas'a
-Haydi Abbas vakit tamam
Karşısında Veli'nin oğlu Garip Orhan Veli
Yine tarifsiz kederler
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket, bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benziyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu dâvet bizim....
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim...
Nazım Hikmet
Nâzım Hikmet, Nâzım Hikmet, Nâzım Hikmet
şahdamarı şiirimizin
sen gittikten sonra
yıkıldı Sovyetler
üstelik yıkan da
bizzat Sovyet
iyice azdı artık
kapitalizm denen lanet