"Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,
-öyle gibi de görünüyor-
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse,
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani..."(s. 248)
Vasiyet etti Nâzım usta. Tek isteği vatan topraklarında ölmekti. Ama gel gör ki, vatan toprağında bile yatmasını çok gördüler. Çok sevdiği
(Spoiler içerir)
*" Piraye'yi yıllarca Nazım'a bekletip Vera' ya yar eden dünya değilmisin sen"
Okuduğunuz bu sözden yola çıkarak Piraye adlı kitaba merak saldım. Kitaba başlarken kararsız bir Piraye gördüm. Ne istediğini bilmeyen karşısına çıkan partnerlerini sırf ona benzemiyor diye hor gören bir Piraye.
Piraye' mizin kalbini
Nazım bana pek şiir yazmazdı. Vera'ya aşıktı ve ona yazıyordu diyen Galina...
" Senin adını kol saatime yazdım Piraye." diyen Nazım'ın saatinde Vera yazıyordu.
O gün aşk öldü.
"Siz bana iyisi mi
Nâzım'dan şiirler okuyun."
Bu güzelim kitabı çok çok değerli ve kıymetli bir arkadaşım üstüne " Nazım'ı seversin biliyorum, iyisi sen Nazım'dan şiirler oku , sonra sevdiklerini ben sana okuyayım." notunu yazıp bana hediye etmesiyle kitabı okudum. Benim için özellikle üstündeki notla çok değerli ve güzel
"senin adını kol saatimin kayışına tırnağımla kazıdım Piraye”
bu söz Nazım Hikmet'in Piraye'ye mektubundan bir alıntı.
Ama gerçek şu ki; Yapı Kredi'nin 'Nazım ve Vera’ adlı yaptığı sergide Nazım'ın kol saatinde 'Vera’ yazmaktaydı ve 'Piraye’ den iz yoktu.
#spoiler#
Nazım Veraya rastladıgında. .
_Doktor ,dedi ..sen ne diyorsun ?
_Aşk olmazsa on yıl, aşk' varsa üç yıl.
O duymak istediğini duymuştu ..bir gece ayağında terlikleri ,üstünde pijamasiyla arkadaşıma gidiyorum diye evden çıktı ..herkes onun Vera'ya gittiğini biliyordu. .
"Nazım üç yıl dört gün yaşadı "
Keşke Nazım olsaydım.
"Altmışıncı yaşı eşiğinde dileğinin ne olduğu sorusunu şöyle yanıtladı: "Bu altmışıncı yılımda, bizim orada, halkımın arasında, halkımla baş başa, göz göze olmak, ne diyebileceksem, ona, o her şeyden güçlüye, o neylerse güzel eyliyene söylemek, hesap vermek isterdim. Olmadı. Olamıyor. Yine de söyliyeceğim şu: Onu düşünmeyi bir an bile
İnsan bir kitabı gözleri dolarak, bazen kendi kendine gülerek bazen de iç sesini dışa vurarak okuyunca çevresindekiler tarafından farklı bir nitelemeye tâbi tutuluyor. Bu süre zarfında duygularım sanki benimle dalga geçiyordu, hüzünlü hiçbir satırı olmamasına rağmen bana ağır gelen o kadar fazla bölüm vardı ki daha fazla devam edemeyeceğimi
Nazımın eşi Galina Grigoryevna Kolesnikova (aynı zamanda doktoru), Nazım 'ın 23 yaşındaki genç ve güzel bir kadına (Vera Tulyakova) aşık olduğunu anlar. Nasıl mı? 10 yıllık evlilik hayatında çok uzun bir süredir şiir yazmayı bırakması ve Nazım' ın birden şiirler yazmaya başlaması Galina' nın dikkatinden kaçmaz. Bir röportajında da şöyle anlatır:
Şiir yazamaz olmuştu. Oyun yazıyordu, yazı yazıyordu ama benimle beraberken şiiri bırakmıştı. Bülbül şakımıyordu artık. Ama Vera' ya aşık olunca hemen şiir yazmaya başladı. Çünkü sanata güç veren şey, aşktır. Aşkın olduğu yerde şaheserler vardır. Ben bunu çok iyi anlıyordum. Onu çok sevmeme rağmen sevdiği kadınla beraber olması gerektiğini anlıyordum. Her kadın bunu yapamazdı. Öyle bir aşktı, öyle güzel yazıyordu ki, bir kez bile olsun kıskanmadım O' nu. Bülbül tekrar ötmeye başlamıştı. Önemli olan da buydu.
Türkiye, 2009 yılında Nazım Hikmet’in reddedilen vatandaşlık hakkını tekrar iade etti, ülkenin en sevilen, en nefret edilen şairinin Türkiyeli olduğu sonunda resmen kabul edildi*.
Kendisinin bu iyi haberden haberi olmadı, yarım yüzyıl önce hayatının büyük kısmını geçirdiği sürgünde ölmüştü.
Ülkesi onu bekliyordu, ama kitapları yasaktı, kendisi