Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Aslına Huuu... Nesline Huuu!.. Vakti zamanında bir hükümdar, vezirlerine şöyle bir emir vermiş: – Tebaamdan bana Hızır Aleyhisselâm’ı bulup getirecek bir kul var mıdır, araştırılsın!.. O günden tezi yok memleketin dört bir yanına tellâllar çıkartılmış. Ancak kimsenin bu işe cesaret ettiği yok! Meğer devlet elinin erişmediği uzaklarda bir yerde
"Evet,benim" dedi kadın."Hayatını mahvettiğin kadın." Milvelton güldü ama sesindeki korku çok belliydi."Çok dik kafalıydınız" diye konuştu."Neden o son adımı atmama izin verdiniz ki?Bir sineğe bile zarar verecek biri değilim ama herkesin yapması gereken bir iş vardır.Ne yapmamı bekliyordun ki?İstediğim para,
Sayfa 265 - Martı YayıncılıkKitabı okudu
Reklam
Erdal Öz (26 Mart 1935 ¤ 6 Mayıs 2006)
“Ulan biz de okuduk,” dedi yüksek sesle. “Biz de yüksek okul bitirdik, ne yani!” Kızgındı. Vurmasını bekliyordun. “Bize de sizlere okutulan kitapları okuttular. Bir sürü kitap okuduk. Biz de biliriz kitabın değerini.” Bunları derken, ortadaki kitap yığınına yaklaşmıştı. Ter kokusu, ahır kokusu uzaklaşıyor diye sevinmiştin, ama... “Sizin kafanızı bozmuşlar, kafanızı!” diye bağırdı ve, birden, yığının ucunda, tam önünde duran kırmızı ciltli kalınca bir tarih kitabına olanca gücüyle bir tekme yapış­tırdı. Kitap, yeri sıyırarak kaydı, kapının yanında, duvarda patladı. “Ya bu kafayı değiştirirsiniz ya da kafanızı koparırız, anladın mı?” Köşede, duvarın dibinde kırmızı cilt kapağından kopup ayrılan, iki yana açılıp kalan sayfalar, birbirinin üstünden fısıltıyla kayıp kapandılar. O anda dünyanın bir köşesinde, akşamın o ayrılık saatinde bir çiçek sessizce taç yapraklarını kapatıp sonsuz uykulara daldı; bir günlüğüne doğmuş, bir günlük doyumsuz yaşamını tamamlamış küçücük bir çiçek boynunu büküp öldü. Sonra o ayrılık saati gelmiş olmalı ki, her şeyin altüst edildiği odalardan çuvallara tıkabasa doldurulan kitaplarla birlikte seni de alıp götürdüler.
Sayfa 18 - Can Yayınları - 1975 Orhan Kemal Roman ArmağanıKitabı okuyacak
Ne bekliyordun ki, çorak beynine picasso renkleri serpiştirecek pembe yanaklı birini mi?
Kendin için bir şey yapmak istiyorsun,onu yapmak için gerekli koşulları yaratmaya yanaşmıyorsun. Gerekli koşul tabii ki maçayı sıkıştıracak,seni o küçük,zevzek, güvenli alanından çıkartacak bir de, ne bekliyordun?
“Ulan biz de okuduk,” dedi yüksek sesle. “Biz de yüksek okul bitirdik, ne yani!” Kızgındı. Vurmasını bekliyordun. “Bize de sizlere okutulan kitapları okuttular. Bir sürü kitap okuduk. Biz de biliriz kitabın değerini.” Bunları derken, ortadaki kitap yığınına yaklaşmıştı. Ter kokusu, ahır kokusu uzaklaşıyor diye sevinmiştin, ama… “Sizin kafanızı bozmuşlar, kafanızı!” diye bağırdı ve birden, yığının ucunda, tam önünde duran kırmızı ciltli kalınca bir tarih kitabına olanca gücüyle bir tekme yapış­tırdı. Kitap, yeri sıyırarak kaydı, kapının yanında, duvarda patladı. “Ya bu kafayı değiştirirsiniz ya da kafanızı koparırız, anladın mı?” Köşede, duvarın dibinde kırmızı cilt kapağından kopup ayrılan, iki yana açılıp kalan sayfalar, birbirinin üstünden fısıltıyla kayıp kapandılar. O anda dünyanın bir köşesinde, akşamın o ayrılık saatinde bir çiçek sessizce taç yapraklarını kapatıp sonsuz uykulara daldı; bir günlüğüne doğmuş, bir günlük doyumsuz yaşamını tamamlamış küçücük bir çiçek boynunu büküp öldü. Sonra o ayrılık saati gelmiş olmalı ki, her şeyin altüst edildiği odalardan çuvallara tıka basa doldurulan kitaplarla birlikte seni de alıp götürdüler. Götürülüşün böyle oldu.”
Reklam
Ne bekliyordun ki? 1600 röntgen almış. 400 zaten ölümcül dozdur.
Sayfa 24 - Aytaşı Yayınları
“Nasıl? Sen ne bekliyordun ki Dorian? Portrede daha başka bir şeyler mi gördün yoksa? Ama görülecek başka bir şey yoktu ki. Öyle değil mi?” “Hayır, başka hiçbir şey yoktu. Neden sordun? Hem öyle tapınmaktan fazla konuşma, Basil. Budalaca laflar bunlar. Senle ben dostuz, her zaman da dost kalmalıyız.”
- Ne olmasını bekliyordun ki, sen her zaman son ana kadar beklersin zaten. - Son an... "Ertelenen umutlar, şeyi perişan eder." Kimin lafıydı bu? Yine de bazen son anın geldiğini hissederim. O zaman iyice tuhaflaşırım. Nasıl desem? Hem rahatlarım, hem de korkuya kapılırım.
Ne bekliyordun? Medresenin dâvaları vardı, üniversitenin yok. Medresenin kökleri vardı, temelleri vardı, dalı, çiçeği, meyvesi vardı, üniversitenin yok. Samimiyeti vardı, sıcaklığı vardı, üniversitenin yok. Cevdet Paşayı medrese yetiştirdi, üniversite Özcan’lar yetiştiriyor. Nesillerin idraktan mahrum edildiği, şuurdan iğdiş edildiği bir ameliyathane. Bir büyücü kazanı, bir Darülaceze. Bütün felaketlerimizin senaryosu orada hazırlandı. Bina değil, sanki memleketi için için yiyen ur. O Babil kulesinde kapıcıdan başka hürmete lâyık canlı yok. Edebiyat Fakültesi’nde bir mezun 290 bin liraya mal oluyormuş. Tımarhanede kendimi çok daha rahat hissedeceğimden şüphe etmiyorum. Muhakkak ki oradakiler daha dost, daha vatanperver.
288 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.