seni serbest bıraktım. özgürlüğün gerekliliğine inancım sonsuz. en yüce ruhlar özgürlük içinde yeşermiştir. bu inancımdan dolayıdır ki sonsuz kurallar, sıkı yasalarla kısıtlamadım seni. çok az şey istedim senden; oysa sen dilediğin gibi davranmakta direttin. bir bakıma dilediğin gibi davranmanı ben istedim, kendi kendinin patronu olacak biçimde yetişmeni destekledim. bunu yaparken de, yanlış yollara sapmayacak kadar akıllı davranmanı bekledim. hiç değilse derslerine çalışacağını, okulunu boşlamamanı umdum. ama sen beni yalancı çıkardın. ne yapmamı istiyorsun? yaşantına sınırlar koymamı, neyi ne vakit yapacağını kurallarla saptamamı mı bekliyorsun? hafiye gibi gözüm üstünde olsun, her hareketini, her isteğini ben düzenleyeyim, her akşam sana hesap sorayım mı istiyorsun? her an başında dikilip sana zorla ders çalıştırayım, bunu mu bekliyorsun benden?
Ben söylemiştimmmm
Yalnız şunu da be­lirtmeden geçemeyeceğim ey halkım: ben türküleri çok severdim. İşte mutlu bir evliliğin insana verdiği en bü­yük zarar bu: artık türkü dinleyemiyorum. Yani şöyle: in­san sevdiğine kavuşunca o yanık türkülerin pek bir an­lamı kalmıyor. Oysa eskiden bu türküleri duyduğumda nasıl da kederlenirdim. Hüngür hüngür. İşte böyle. Mutlu evliliğin dezavantajları. (Nispet yapıyorum cüm­le âleme! Keyif benim! Çatlasın düşmanlar!) Geçen akşam kuzumla televizyon izliyorduk; Zahidem çıktı. Ki ben Za- hidem'i ne zaman dinlesem gözlerim dolardı. Dinledik; hatta beraber de söyledik. Ama yıllar öncesinin o hüznünü hissetmediğimi kederle fark ettim. Ulan daha ne isti­yorsun, keder müptelası, arabesk kafalı. Doğru yahu. Mut­luluk böyle bir şey. Gerçi bundan gizli bir utanç duy­muyor da değilim: Mutlu adamdan yazar olur mu? Beni de kandırmışlar işte: sanatçı dendi mi bunalımlı bir tip can­lanıyor kafamızda. Artık mutlu olduğuma göre benden iyi bir şey sadır olmaz. Hüngür hüngür.
Reklam
Bana iyi haber getirin; ölümden, yenilgilerden bahsetmeyin. Nöbetçiler! Bu adamı dışarı çıkarın; çürümüş et kokuyor. Sıcak yüzünden, efendimiz. Çok uzun yoldan gelmiş. Elbiseleri tozlu: havayı dolduruyor, nefes alamıyorum. Pencereleri açın, duvarları yıkın: efendimiz nefes alamıyorlar. Bir elleriyle şemsiyelerini tutmaya çalışırlarken, öteki
Bu genç Hanım Sultan'a ilişkin daha fazla şey öğrenmek istiyorsun; gözlerin ince pelür kağıtlar üzerinde huzursuzca dolaşıyor; kadının bir anda karşına çıkmasını hayal eder gibisin... Ama sanki Marana da sayfaları doldururken seninle aynı arzu içindeymiş gibi; kadın saklandıkça, o peşinden gidiyor... Bir mektuptan ötekine, durum iyice
Sayfa 127
_Binbir Gece Masalları'nı anlatan, Şehrazat’tır. _Eski zamanlarda Hint ve Çin diyarlarında hüküm süren Şehriyar ve Şahzaman adlı iki kardeş hükümdar, eşleri tarafından aldatılmışlar. Bu olayların etkisiyle Şehriyar, kendi ülkesinde, her gün bir kızla evlenip ertesi gün onu idam ettirir olmuş; bu yüzden vezirin güzel, bilgili ve akıllı kızı
Diyor ki izleyici, zaten tüm gün yoruluyoruz, stresleniyoruz İstanbul'da yaşamaktan. Akşam iki saat eğlenmek için geldiğimiz tiyatroda, niye Pierre-Henri Cami olarak çıkıyorsun karşımıza? Niye anlatıyorsun iki saat bu adamın yaşamını? Ne demek istiyorsun? Niye yoruyorsun, zaten yorgun kafamızı? Neden tiyatroda da ayrıca, günlük mesaimize ek olarak kafamızı çalıştırmamızı istiyorsun bizden? Zaten yorgunuz, hafif alkollüyüz, sen söyle, biz gülelim, yalnız birine gülmemiz bitmeden öbürünü söyleme, tıkanıyoruz, sırayla söyle hepsini, biz zaten onlara eve gidince de gülüyoruz... Biz de diyoruz ki, hiç yormazsanız bu cici beyninizi, yirmibirinci yüzyıla beyin sıfır kilometrede girerseniz, hiç de iyi olmaz sizin için, 2050'ye kadar rodajdasınız! Sizinle bu inatlaşmamız sürecek sayın izlemeciler, sizi düşündüğümüz için!
Reklam
245 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.