ABİDİN NESİMİ 1911’de Bingöl'ün Kiğı ilçesinde doğdu. İlkokulu Mercan Sultanisinde, Orta ve Liseyi İstanbul Erkek Lisesinde okudu, Yüksek Öğrenimini İTÜ’nün (o zamanki adıyla Yüksek Mühendis Mektebi) Su Şubesinde yaptı. 1937-1949 yıllarında serbest çalıştı, 1949‘da Bayındırlık Bakanlığı hizmetine giren Abidin Nesimi evli ve 3 çocuk
Güzel bir hikaye :)
Yaklaşık 2500 yıl önce, bugünkü Nepal’de, Himalayaların eteklerinde muhteşem bir sarayda yaşayan kralın bir oğlu olacakmış. Kralın bir fikri varmış: Çocuğu kusursuz yetiştirecekmiş. Çocuk bir an bile ıstırap çekmesin istiyormuş,her ihtiyacı, arzusu hemen yerine getirilecekmiş. Kral sarayın çevresine yüksek duvarlar ördürerek prensin dış dünyayı
Reklam
Herbir ülkede ve dünya ölçeğinde kapitalist egemenliği meşrulaştırıp kabullendirmenin, ekonomik egemenliği dayatmanın araçlarından biri de siyasi planda sahnelenen"demokrasi"oyunudur. İnsanların kaderi başka yerde, ekonomik alanda belirleniyor ve bu durumu gizlemek için bir temsili demokrasi oyunu sahneleniyor. Şimdilerde temsili demokrasi oyunu, tam bir sirk oyununa dönüşmüş durumda. İnsanlara dört, beş yılda oy kullandırarak, süreci etkiledikleri gibi bir yanılsama yaratılıyor. Dünyanın zenginliği küçük bir küresel elitin elinde toplanır, üstelik bir de yoksul çoğunluğa karşı bir koz olarak kullanılırken, demokrasi oyunu, seyirciyi oyalamaya yarıyor, insanların artık bu saçma oyunun ne demeye geldiğini sorgulamalarının zamanı gelmiş olmalıdır. Elbette burada demokrasiyi kötüleme niyeti söz konusu değildir. Tam tersine insanlık için demokrasi ekmek kadar su kadar hayati öneme sahiptir. Zira, insan onurunun gerçekleşmesi, demokrasiyi gerçekleştirmekten geçiyor... Söylemek istediğim şey artık bu kavramın bir ideolojik manipülasyon ve yanılsama aracı olmaktan çıkarılıp, içini doldurmanın, asıl bulunması gereken zemine çekmenin, ona asıl ihtiyacı olanların eline vermenin önemini vurgulamakla ilgilidir. İnsanlar bu saçma oyunun figüranları olmaya razı olmamalıdır.
boş inanç üstüne
Tanrı konusunda hiçbir düşüncesi olmamak, Tanrıya yaraşmayacak düşünceleri olmaktan yeğdir. Bunlardan birincisi inançsızlık, öteki ise saygısızlıktır. Boş inanç, hiç kuşkusuz Tanrıya karşı işlenmiş bir ayıptır. Bununla ilgili olarak, Plutarkhos ne güzel söyler: "Bence insanların Plutarkhos diye birini tanımıyoruz demeleri, bir Plutarkhos
"İslam'ın İslamileştirilmesi" , yalnızca İslam dünyasında hayatın dini olmayan sahalarına bakışımızı çarpıtmakla kalmaz, daha fazla dini küreye ait sayabileceğimiz alanların görünüşünü de tahrif eder. Adeta dini hukukun ideal örneği addedilen lslam hukukuna bakış da böyledir. Birçokları İslami hukuku "dini hukuk" diye tanımlamanın da ötesine geçip, bir "kutsal" veya "ilahi" hukuktan bahsederler, oysa böylesi ifadeler İslam hukukçularınca asla kullanılmamıştır. Lakin "dini" hukuk etiketlemesi, birçok gözlemcinin bu etiketlemeyle onun mahiyetini anlama işini esas itibarıyla hallettiklerine inanmalarına karşılık, bu hukuk sistemi üzerine pek bir şey söylemez. Bunun vardığı nokta, İslam hukukunun tanrının emirlerinin yekunundan ibaret olduğu gibisinden yanlış, her halükarda saçma açıklamalardır. Bu "İslam hukukunu İslamileştirme" ameliyesi, başka alanlarda da gözlemleyebileceğimiz stratejilerle sürdürülür. Bu stratejiler şu unsurlara dayanır: 1) llgiyi erken döneme odaklamak. 2) Dini olmayan unsurları dikkate almamak veya önemlerini küçümsemek. 3) Dinsellikle belirlenme derecesi ne olursa olsun, bütün unsurları "İslami" diye tanımlamak. Böylelikle dini niteliği baskın olmayan unsurlara da dini bir nitelik atfetmek.
Sayfa 197Kitabı okudu
Ona yanlış davrandığımı, çok pişman olduğumu, çok acı çektiğimi, aşkın çok kutsal bir duygu olduğunu, bana geri dönerse Sibel'den ayrılacağımı yazmıştım. Sonuncusunu yazdıktan sonra da pişman olmuştum: Sibel'den şartsız şurtsuz ayrıldığımı yazmalıydım; ama o akşam da küp gibi içip Sibel'e sığınmaktan başka bir çarem yoktu ve elim o kadarını yazmaya varmıyordu. Metninden çok varlığı önemli olan mektubu on yıl sonra Füsun'un dolabında bulunca, onu yazdığım günlerde kendimi ne kadar çok kandırdığımı şaşarak gördüm. Bir yandan Füsun'a olan aşkımın şiddetini, çaresizliğimi kendimden saklamaya çalışıyor, yakında ona kavuşacağıma ilişkin saçma sapan ipuçları icat edip kendimi kandırıyor, diğer yandan da Sibel ile ileride kuracağım mutlu aile hayatının hayallerinden vazgeçemiyordum. Bu sonuncusunu yapıp, yani Sibel ile nişanı bozup, bu mektubu götüren Ceyda'nın aracılığıyla Füsun'a evlenme mi teklif etseydim? Aklımın köşesinden bile geçirmediğimi sandığım bu fikir, Füsun'un güzellik yarışmasından sevgili arkadaşı Ceyda ile buluştuğumuzda birden bütün ayrıntılarıyla gözümde canlandı.
Reklam
Geri13
40 öğeden 31 ile 40 arasındakiler gösteriliyor.