Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Seni 'olduğun gibi seven' insan için, iyi gün kötü gün yoktur. Ne zaman yanında olması gerekiyorsa, o zaman yanında olur."
Temel bir nokta, benim içimi sana yeterince açamamamdı; ama bu (şimdi düşünüyorum) yalnızca benim kişiliğimden (...) kaynaklanan, bana özgü bir durum değildi: ilişkinin özünde vardı : ilişkideki iki kişi -sen ile ben kişi olmanın gereği olarak tam 'aça'mazlardı 'iç'lerini, ötekine - (...) Ya peki, bir 'uçurum' idiyse ilişki, bir olanaksızlığı mı deniyorduk; olmayacak birşeyi mi oldurmağa çalışıyorduk; dolayısıyla, en baştan, bunun 'yürü'meyeceğini, ya da, zamanı gelince, 'sona ere'ceğini biliyor muyduk - bu böyleyse de, böyle bir bilinçle, zaten, kuramaz idi miydik, ilişkimizi? Evet - önemli olan da buydu, işte : bu bilinçle; ama, ona karşın, gene de, kurmağa çalışmamız, ilişkiyi:- Ne kendimizi ne ötekini aldatmak - bilmek, ki bu amaçladığımız hiçbir zaman tam olarak gerçekleşmeyecek; ama, buna karşın, gene, bilmek ki, bu, dünyanın en önemli şeyidir, ve bunu gerçekleştirmeğe çalışmak, zorundayız-
Reklam
Seve seve itiraf edeyim sana, zira bu konuda bana söyleyeceğini biliyorum, çocuklar gibi gününü gün eden, oyuncak bebeklerini yanlarında sürükleyen, soyup giydiren, annenin şekerli ekmeği sakladığı dolabın çevresinde büyük bir saygıyla sessiz dönenen, arzu ettikleri şeyi en sonunda ele geçirince, avurtlarını şişire şişire yiyerek, daha daha! diye bağıranlar en mutlu kişilerdir. - Bunlar mutlu yaratıklar. Paçavra uğraşlarına ya da giderek kendi meraklarına muhteşem isimler vererek, bunları insansoyuna onların iyiliği ve refahı diye satanların da keyfi yerindedir. - Ne mutlu, bunu yapabilene! Ama huşu içinde bunun insanı nereye götürdüğünü görense, tuzu kuru vatandaşın, kendi küçük bahçesini budayıp cennete çevirdiğini, mutsuz olanın bile, sırtındaki yükle ahlayıp oflayarak ilerlemeye çalıştığını ve hepsinin, şu güneşin ışığını bir dakikacık daha uzun görmek için aynı isteği duyduğunu bilense -evet, o sakindir ve kendi içinde kendi dünyasını kurar ve bir insan olduğu için, o da mutludur. Sonra, ne kadar darda olsa bile, yüreğinde yine hep özgürlüğün ve istediği zaman bu zindanı terk edebilmenin tatlı duygusunu taşır.
Sayfa 12
Her zaman güçlünün haklı olduğu adaletsiz ve acımasız bir dünyada, adil bir adam dünyadan kopup kendi tanrısına sığınmaktan başqa ne yapabilirdi ki?
İnsan her zaman aynı insanları görürse, bunları yaşamının bir parçası saymaya başlar. İyi, ama bu kişiler de bu nedenle, yaşamımızı değiştirmeye kalkışırlar. Bizi görmek istedikleri gibi değilsek hoşnut olmazlar, canları sıkılır. Çünkü, efendim, herkes bizim nasıl yaşamamız gerektiğini elifi elifine bildiğine inanır. Ne var ki, hiç kimse kendisinin kendi hayatını nasıl yaşaması gerektiğini kesinlikle bilmez.
Sayfa 29 - Can yayınları, (1996)Kitabı okuyor
Şimdi çağırırız gelir deniz, ya da ben giderim nehirler boyu. İçimde fersah fersah uzak bir liman, ıssızlığın dalgaları yalar zihnimi. Belki benim her güzel şeyi berbat eden.... Güneşli bulutsuz bir günde, yukarıya kaldırsam, yıldız yağar yüzüme, sanki biraz daha baksam....gökyüzü çatlayacak Ne zaman bir adım atsam, şehir halı gibi kayar ayağımın altından. sanki biraz daha koşsam.... aynı yere varacak . ellerimin üzeri sancı ,büyük hüneri : kendi kendine yarınlar devşirmek. sanki bin yıl daha yaşasam.... her gün ,bugün olacak
Reklam
Ne zaman bir şeyin beni tamamlayacağını düşünsem , bir parçamı daha götürdü benden .
İnsan ne zaman yeterince yaşamış olur? Karış karış toprağı kısacık ömründe gezebildiğinde mi, dünyadaki tüm yemişlerinin tadına varıp, tüm insanlarla konuşabildiğinde mi? Çok okuduğunda mı, çok gezdiğinde mi? Uzun yıllar yaşayıp etleri pörsüdüğünde mi? Aslında hiçbir insan yeterince yaşamış olmaz çünkü her zaman daha fazlasını yaşayabilme şansı vardır.
Konuşmanın ne kadar gereksiz olduğunu fark edeli çok zaman geçti.
İçten içe biliyordum ki onun da benim gibi derin ve yüzeye çıkaramadığı bir geçmişi var. Çünkü öfkelendiği zamanlar gözlerine nefret dolu bir bakış gelip yerleşiyordu. Toptan bir nefretti bu. Şuna buna kızma, sinirlenme değildi. Dünyaya öfkeliydi ve bunun ne zaman patlayacağını bilemezdiniz. Hiçbir mantıklı açıklaması yoktu.
Sayfa 144Kitabı okudu
Reklam
İnsan ne zaman yeterince yaşamış olur? Karış karış toprağı kısacık ömründe gezebildiğinde mi, dünyadaki tüm yemişlerinin tadına varıp, tüm insanlarla konuşabildiğinde mi? Çok okuduğunda mı, çok gezdiğinde mi? Uzun yıllar yaşayıp etleri pörsüdüğünde mi? Aslında hiçbir insan yeterince yaşamış olmaz çünkü her zaman daha fazlasını yaşayabilme şansı vardır.
artık biliyordu ki geçirilecek bir şey değildi gün, yiyecek aramak ya da her ne içinse vakti geçirmek, kurmalı bir mekanizma gibi sarıldığın yönün tersine ancak yayınca ilerlemek, geri çekilip ilerlemek, çekilip ilerlemek, günden güne, gelecek diye yerinde saymak. uykunun sabaha çıkmaktan öte imkânları o yayın eksenine sığmamış. zaman, hareket ettiği duralayışından varsayılan gacur gucur bir dişli. kimine göre onu kuran tanrının ta kendisi, kimine göre doğa. üstünde yürüdüğü upuzun çizgi, yılanlarınkinden çok farklı, cansız bir çizgi, bu yüzden enine de olsa dikine hissedilen, kesmek için bilenmiş iştahı, sesi, neşeyi, otları, ağaçları, tüyleri, yolları, çatlakları, her şeyi. oysa gün ne batıp çıkan ne bir bir eklenen ve ne de gün. yılanların çizgisi işte böyle geniş ve kıvrık.
Aşk nedir? Bana kalırsa, güzel bir nesnenin niteliklerinin bizim üzerimizdeki etkisinden başka bir şey olarak görülemez; bu etkiler bizim başımızı döndürür; bizi yakıp kavurur; eğer bu nesneye sahip olursak memnun oluruz; sahip olmamız mümkün değilse ümitsizliğe kapılırız. Peki, bu duygunun temeli nedir?... Arzu. Bu duygunun devamı nedir?... Delilik. Dolayısıyla, güdümüze sadık kalalım ve etkilerinden kendimizi koruyalım. Güdü, nesneye sahip olmaktır; o halde, sahip olmaya çalışalım, ama bilgelikle; ona sahip olur olmaz ondan yararlanalım; ya- rarlanamıyorsak kendimizi teselli edelim: Benzer binlerce başka nesne, çoğu zaman da daha iyisi, onun kaybı karşısında bizi teselli edebilir; tüm erkekler, tüm kadınlar birbirine benzer: Sağlıklı bir düşünmenin etkilerine direnebilecek aşk kesinlikle yoktur. Oh! Duyuların sonucunu bizim içimize gömerek, bizi asla bir şey göremeyecek hale sokan, ancak çılgınca tapılan bu nesneyle var olmamıza yol açan bu sarhoşluk ne büyük bir aldatmacadır! Yaşamak bu mudur? Bu, bize deliliğin etkilerine pek benzeyen metafizik hazlardan başka mutluluk bırakmayarak kanımızı emen ve kemiren yakıcı bir ateş içinde kalmayı istemek değil midir? Bu tapılası nesneyi eğer her zaman sevmek zorundaysak, onu asla terk etmeyeceğimiz kesinse, bu da bir zırvalık olur, ama en azından bağışlanabilir. Bu olabilir mi? Bu ezeli bağların asla yalanlanmadığına çok örnek bulabilir miyiz? Birkaç aylık hazzın ardından nesne bir süre sonra gerçek yerine yerleştiğinde, onun sunaklarında yaktığımız günlük bizim yüzümüzü kızartır ve artık çoğu zaman bizi baştan çıkarabileceğini bile düşünemez hale geliriz.
DOLMANCE: Hiç değil, çünkü başkalarının hissettikleri ile bizim hissettiklerimiz arasında hiçbir kıyaslama yapılamaz; başkalarının duyduğu en büyük acı bile bizim için kesinlikle bir hiçtir ve bizim hissettiğimiz en hafif zevk gıcıklanması bile bizi etkiler; dolayısıyla, ne pahasına olursa olsun, bize büyük zevk veren bu hafif gıcıklanmayı, bize
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.