İNSAN: Gerçek bilgiye özlemim var. Binlerce yıldan sonra, kurduğum tuzakları bugün tamamladım. Bu metod-lar, bu laboratuvarlar ve bu araçlar bende varken, bilgi kendiliğinden tuzağıma düşecek. Ben, bir avcı gibiyim, kurduğum laboratuvarlar da tuzak... Madde ile maddeyi avlıyorum. Bugün, her günden fazla maddeye hâkimim; şu heykele bak, çirkin ve
Sorun şu ki Tanrım, gömleğim önden yırtıldı. Gömleğim önden yırtıldı ve artık hiç kimseye masumiyetimi ispat edemiyorum. Bu bir kaza sadece ve sonucu değiştirmiyor. Kuyuda saklanıyorum uzun yıllardır. Gelip geçen kervanlardan saklıyorum kendimi. Esir olmak korkusu, pazarlarda satılmak korkusu yapışıyor boğazıma. Kendi karanlığımda boğulmayı
Reklam
Fırçadaki son şiir
Hanife Mert Hanım'ın 412 sayfadan oluşan #FırçadakiSonŞiir eserini #okudum. Kitabı elime aldığımda Orhan Veli Kanık'ın hayatını konu alan bir yapıt olarak okumaya başladım, sayfalar ilerledikçe kendimi edebiyat dünyasının içinde gördüm. Bunu bir benzetme ile ifade etmek isterim. Bir arkadaşınız sizi yemeğe davet eder. Siz
"Palargir'den Harlond'daki iskelelere kırk ve iki fersah var,' dedi. 'Yine de yarına kadar Harlond'a varmamız gerek yoksa tamamen kaybederiz.' "Kürekler artık özgür insanlar tarafından çekiliyordu ve insanca çabalıyorlardı; yine de Ulu Nehir'i yavaş yavaş geçtik çünkü akıntıya karşı gitmeye
Otele döndüğümüzde küçük bir paket verdiler bana. Odaya çıkar çıkmaz heyecanla açtım. Küçük bir el aynası çıktı içinden. Altın yaldızlı, işlemeli ama çok eski bir aynaydı. Aynasının kenarlarından sırları dökülmüştü. Çok güzeldi. Onunla birlikte bir mektup bırakılmıştı: "Oradan oraya giderken insan hayatı düşünüyor. Çocukluğunu, nereden nereye geldiğini, unuttuğu anları.... Büyüdüğünü, yaşlandığını hissediyor. Çocukken küçücük şeyler bize ne büyük mutluluk verirdi. Şimdi istediğimizi yapmak elimizde ama her nedense bizi mutlu eden şeyler gittikçe azalıyor. İşte suların içine batacağı söylenen bir kente tepeden bakarak yenen bir yemek, bir kadının söylediği unutulmaz şarkılar, hiç beklenmedik karşılaşmalar... Tanımadığın bir sokakta yürürken birdenbire onun da yanında olmasını istediğin, içinin ürperdiği kısacık bir an... Bir yerlerden istemsiz çıkıp geliveren bir yüzün, tutmak istesen de silinip gittiği o kısacık an... Bir yandan bunlar, insanın kendi kendine kaldığı, trenin camlarından yabancı hayatların akıp gittiği, geride kaldığı bir anda uzaklara giderken aynı anda kendi içine, kendi geçmişine yaptığı yolculuğun silik, tarifsiz duygusu, öte yandan sorumluluklar, görevler, bekleyenler... Gördüğüm ne varsa hayalimde senin yanına koyuyorum, senin üstüne giydiriyorum, senin eline alıp baktığını düşünüyorum, senin dokunmanı istiyorum... Bu küçük aynaya baktım ama kendimi değil, senin yüzünü gördüm içinde... Kendinize iyi bakın küçükhanım..."
Sayfa 172Kitabı okudu
Av. Bekir Berk Mehmet Cemal Çiftçigüzeli 1960 YILININ karlı bir ocak ayında Gaziantep kitapçılarında, okunacak bir eser arıyordum. Ortamektep son sınıf talebisiydim. Kilis’e götüreceğim eser, kimsede olmamalıydı! O yıllarda bütün arkadaşlarım bir edebiyat arayışı içine girmişti. Bunda öğretmenlerimizin de payı büyüktü. O günün modası olan ve
16 öğeden 11 ile 16 arasındakiler gösteriliyor.