Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Genetik mühendisliği, rejeneratif (onarıcı) ilaçlar ve nanoteknoloji gibi alanlarda büyük bir hızla ilerleyen gelişmeler daha da iyimser kehanetler doğuruyor. Kimi uzmanlar 2200, kimileriyse 2100 yılında insanların ölümü yeneceğine inanıyor. Kurzweil ve Aubrey de Grey'se çok daha hevesli görünüyorlar. 2050'de sağlıklı bir bedene ve sağlam bir banka hesabına sahip herkesin, her on yılda bir kefeni yırtarak ölümsüzlük şansını yakalayabileceğini düşünüyorlar. Kurzweil ve Aubrey de Grey'e göre, her on yılda bir sadece hastalıklarımızı tedavi etmek için değil, aynı zamanda ölen dokularımızı yenileyip el, göz ve beyinlerimizi biraz daha iyileştirerek bizi baştan yaratacak tedaviler için gidebileceğimiz klinikler olacak. Bir sonraki tedavinizin vakti gelmeden doktorlar fazlasıyla yeni ilaç, sürüm ve aygıt geliştirmiş olacak. Kurzweil ve Aubrey de Grey haklıysa, çoktan aramızda yaşamaya başlamış bir ölümsüze sokakta yürürken bile rastlamanız olası; en azından New York'ta Wall Street ya da 5. Cadde'de yürüyüşe çıktıysanız.
Sayfa 36
*** Aslına bakarsanız, bu yaşıma kadar heybetli bir saray, bir katedral, bir piramit, bir kolezyum, bir bulvar, şıkır şıkır bir şehir görmedim ki temelinde sömürü, kan, cinayet, fuhuş, uyuşturucu, kara para yatmasın. Ne Londra, ne Paris, ne Roma, ne New York, ne de St. Petersburg (hele de St. Petersburg!) görkemli bir metropol olsun da insan kemikleri üzerine yükselmesin. ***
Reklam
NGC etiketli bir şey görürseniz bu, yıldız kümeleri, bulutsular ve galaksiler gibi derin-gökyüzü cisimlerinin listelendiği Yeni Genel Katalog'dan (New General Catalog) gelmektedir.
Kentsel kabile
Kentsel kabile meselesi abartılıyor. 2001 yılında New York Magazine için yazdığı bir makalede Ethan Watters, "kentsel kabile" kavramına değindi. Yazar, genç yetişkinlerin yalnız geçirdikleri yılların sonunda, kendileri için yarattıkları aileyi tanımlamak için bu tabire başvuruyordu. Bu insanlar yirmili yaşlarda üniversitede tanıştığımız, mesajlarımıza cevap veren, sohbetlerimize katılan, doğum günü partilerimize gelen arkadaşlarımızdır. Bizi havaalanına ya da müzik festivallerine götüren iyi ruhlar. Onlar hafta sonları buluşup burrito yiyip bira içerken kötü geçen buluşmalarımızı, patronlarımızı konuşuruz.
Sayfa 53 - KoridorKitabı okudu
119 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
10 saatte okudu
Altın Böcek
Altın Böcek
Edgar Allan Poe
Edgar Allan Poe
Zengin bir aileden gelmekle beraber serveti olmayan bir adam olan William Legrand, Güney Carolina’nın uzak bir adasında hazine avcılığı yapmaktadır. William Legrand kötü şansı nedeniyle ailesinin servetini kaybettikten sonra bu adanın doğusunda kendisine bir kulübe inşa etmiş ve New Orleans’tan Sullivan Adası’na taşınmıştır. William Legrand çalılar ile kaplı bu adada hizmetçisi Sullıvan ile gözlerden ırak bir şekilde yaşamaktadır. William Legrand soğuk bir Ekim günü adanın diğer tarafında iken anlatıcı Legrand’ı ziyarete gelerek kulübesinde onu beklemeye başlar. Legrand kendini ziyarete gelen anlatıcıya adanın diğer tarafında yaşayan Tegmen G. ‘nin yanına gittiğinde üçgen tipli üç siyah noktalı altın renkli bir böceğin kendini soktuğunu söyler. Legrand, anlatıcıya kendisini sokan ilginç böceğin resmini kâğıda çizer. Legrand’ın çizdiği böcek tamamen bir kafatasına benzemektedir ve antenleri de yoktur. Legrand, çizdiği resmin kafatası değil antenli bir böcek olduğu konusunda ısrar etmiş, çizdiği eskizi de çekmecesine kilitlemiştir.
Altın Böcek
Altın BöcekEdgar Allan Poe · Olympia Yayınları · 201931 okunma
Türkiye'de kamu yönetimi disiplininin ilk yıllarına bakıldı­ ğında iki gelişmenin dönüm noktası olarak tayin edilebileceği görülür: Birincisi, 1952' de TODAİE'nin kurulmasıydı. İkincisiyse New York Üniversitesiyle (NYU) yapılan bir anlaşmayla, SBF arasında ABD'li öğretim üyelerinin Türkiye'ye gelmesine ve SBF' den öğretim üyelerinin ABD'ye gitmesine olanak sağlanma­sıydı. Bu iki önemli gelişme, disiplin üzerinde Amerikan kaynak­lı yaklaşımın etki kanalları olarak işlev gördü.
Reklam
One day, he said something which I will never forget :"The ancient scientists promised impossibilities and did nothing. The modern scientists promise very little. They know that the elixir of life is impossible. They study nature and show how she works. They have found new and unlimited powers. They challenge the whole world."
Sayfa 17
Microsoft’un De Groot’u arama nedeni, ClearType adlı girişimi için yeni font arayışında oluşuydu; başlangıçta e-kitaplar için geliştirilen bu yeni teknoloji ekrandaki netliğin artmasını sağlıyor. De Groot onlara Consolas’ı önerdi; yüksek derecede stilize bir fonttu bu, Courier gibi daktilo görünümünün yalınlığını, normalde bu tür kullanışlı bir yazı karakteriyle birlikte düşünülmeyen bir derinlik ve sıcaklıkla sunuyordu. Consolas, kısa sürede Microsoft’un Vista işletim sisteminin vazgeçilmez bir parçası oldu... Fakat asıl etki bırakan font De Groot’un tasarladığı bir sonraki yazı karakteri Calibri oldu. Aslında, onun bütün kitle iletişiminin çehresini değiştirdiğini söylemek haksızlık olmaz. Calibri büyük bir görsel etkiye sahip yuvarlak, esnek bir sans serif; 2007 yılında Microsoft’un seçtiği font o oldu. Sadece Word için değil (orada serif Times New Roman’ın yerini aldı), aynı zamanda Outlook, Powerpoint ve Excel için de (orada Arial’ın yerini aldı) standart font oldu... Bu da onu Batı’nın en yaygın fontu yaptı. Peki en iyi font yaptı mı? Ya da en çok yönlü? Ya da en baştan çıkarıcı, şaşırtıcı, güzel? Elbette hayır. O font henüz gelmedi.
Sayfa 330Kitabı okudu
Dünya denen gezegende, insanoğlu her zaman kendisinin yunuslardan daha zeki olduğunu varsaymıştır çünkü bir sürü şey becermiştir... tekerlek, New York, savaşlar, vesaire... bu arada yunusların bütün yaptığı ise suya dalıp çıkmak ve eğlenmek olmuştur. Buna karşılık, yunuslar da her zaman kendilerinin insanoğlundan çok üstün bir zekaya sahip olduklarına inanmışlardır... tamamıyla aynı nedenlerden dolayı.
Helvetica hayata 1957 yılında Neue Haas Grotesk olarak başladı, 1898’den kalma Akzidenz Grotesk’in kapsamlı bir modernleştirmesiydi. Onu hayata getiren Eduard Hoffmann olmuştu ve uygulamasını, Basel yakınlarındaki Münchenstein’daki Haas dökümhanesi için Max Miedinger yaptı. 1960 yılında Helvetica adını aldı (İsviçre’nin Latince adı olan Helvetia’nın değiştirilmiş bir biçimiydi bu)... Font hakkında bir kitap yazmış olan Lars Müller adlı Norveçli tasarımcı, Helvetica’ya “şehrin parfümü” diyor. 1960’larda -yani olayın gerçekleşmesinden yirmi yıldan uzun bir süre önce- New York metrosunda Helvetica kullanılmasını ilk savunanlardan olan Massimo Vignelli de, bu fontun çok yönlülüğünün kullanıcının çok değişik şekillerde “Seni Seviyorum” diyebilmesini sağladığına inanıyor; “gerçekten tarz görünmek isterseniz Helvetica Extra Light’la ... gerçekten hassa ve tutkulu olmak istiyorsanız Extra Bold’la.”
Sayfa 134Kitabı okudu
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.