Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Modern Toplumda Bireyin Acıklı Durumu bölümünden
__ Bilim bize, somut birey yerine, örgüt isimleri ve en tepede, politik gerçeğin prensibi olarak soyut Devlet fikrini sunmaktadır. Bu durumda bireyin ahlaki sorumluluğu kaçınılmaz olarak yerini Devlet politikasına bırakır. Bireyin ahlaki ve zihinsel farklılaşması yerine kamu, refahı ve yaşam standardının yükseltilmesi geçer. Bireysel yaşamın (ki gerçek olan tek yaşam budur) amacı ve anlamı artık kendi kişisel gelişmesine değil, Devlet politikasının insafına bırakılmış olur. Devlet politikası bireye dışardan empoze edilen bir güçtür ve nihai olarak tüm yaşamı kendine doğru çeken soyut bir düşüncenin tatbik edilmesiyle meydana gelir. Birey kendi hayatını nasıl yaşayacağı hakkında kendi ahlaki kararlarını verme olanağından giderek daha fazla yoksun kalır. Sosyal bir ünite gibi yönetilir, beslenir, giydirilir ve eğitilir, uygun görülen bir konutta barındırılır ve kitlelerin hoşuna giden, zevkine hitap eden standartlarla eğlendirilir. Yöneticiler de, aynen yönetilenler gibi, birer sosyal birim olurlar, tek farkları Devlet doktrininin sözcülüğünü yapmakta uzmanlaşmış olmalarıdır. Akıl yürütme ve yargılama yeteneğine sahip olmaları gerekmez, kendi iş alanlarının dışında hiçbir işe yaramayan teşekküllü birer uzman olmaları yeterli-dir. Neyin öğretileceğine, neyin araştırılacağına Devlet politikası karar verir. __
Sayfa 129 - epub ( İLHAN YAYINEVİ)Kitabı okudu
"hemen hemen bütün insanlar korkar; üstelik neden korktuklarını bile bilmezler - gölgelerden, şaşkınlıktan, adsız, sayısız tehlikelerden, meçhul bir ölümden korkarlar. Ama gölgelerle değil, gerçek ölümle, tanımlı, tanınabilir, mermi ya da kılıç, ok ya da mızrak ölümüyle yüzleşebilirsen bir daha asla korkman gerekmez; en azından eskisi gibi korkman gerekmez. Bunu becerebilirsen başka adamlardan ayrı, başkaları korkuyla bağırırken sen güvende olursun. En büyük mükâfat budur. Belki tek mükâfat budur. Belki etrafı pislikle çevrili nihai saffet budur. .
Sayfa 33 - İletişim
Reklam
"En iyi ihtimalle, şanslar eşittir ve çoğu zaman da ahlaki duruşa engel olur. Etik varoluştan daha güçlü ya da 'daha gerçek' değildir; yalnızca daha iyidir. Kendi sorumluluğumun sorumluluğunu üstlenmek, bu 'daha iyi'yi aramanın -üstlenilebilecek ya da üstlenilemeyecek bir arayışın- sonucudur. Eninde sonunda, hepimizin mutluluk arayışında karşılaştığımız nihai seçim işte budur. Günlük olarak yapılması gereken ve sonra da her gün yeniden onaylanırken sebatla bağlı kalınan bir seçimdir."
Sayfa 183 - Çeviren: Akın Sarı, İstanbul: Versus Kitap, 2011.Kitabı okudu
“Hemen hemen bütün insanlar korkar; üstelik neden korktuklarını bile bilmezler-gölgelerden, şaşkınlıktan, adsız ve sayısız tehlikeden, meçhul bir ölümden korkarlar. Ama gölgelerle değil gerçek ölümle, tanımlı, tanınabilir, mermi ya da kılıç, ok ya da mızrak ölümüyle yüzleşebilirsen bir daha asla korkman gerekmez; en azından eskisi gibi korkman gerekmez. Bunu becerebilirsen başka adamlardan ayrı olursun, başkaları korkuyla bağırırken sen güvende olursun. En büyük mükâfat budur. Belki de tek mükâfat budur. Belki etrafı pislikle çevrili nihai saffet budur.”
Bilim bize, somut birey yerine, örgüt isimleri ve en tepede, politik gerçeğin prensibi olarak soyut Devlet fikrini sunmaktadır. Bu durumda bireyin ahlaki sorumluluğu kaçınılmaz olarak yerini Devlet politikasına bırakır. Bireyin ahlaki ve zihinsel farklılaşması yerine kamu, refahı ve yaşam standardının yükseltilmesi geçer. Bireysel yaşamın (ki gerçek olan tek yaşam budur) amacı ve anlamı artık kendi kişisel gelişmesine değil, Devlet politikasının insafına bırakılmış olur. Devlet politikası bireye dışardan empoze edilen bir güçtür ve nihai olarak tüm yaşamı kendine doğru çeken soyut bir düşüncenin tatbik edilmesiyle meydana gelir. Birey kendi hayatını nasıl yaşayacağı hakkında kendi ahlaki kararlarını verme olanağından giderek daha fazla yoksun kalır. Sosyal bir ünite gibi yönetilir, beslenir, giydirilir ve eğitilir, uygun görülen bir konutta barındırılır ve kitlelerin hoşuna giden, zevkine hitap eden standartlarla eğlendirilir. Yöneticiler de, aynen yönetilenler gibi, birer sosyal birim olurlar, tek farkları Devlet doktrininin sözcülüğünü yapmakta uzmanlaşmış olmalarıdır. Akıl yürütme ve yargılama yeteneğine sahip olmaları gerekmez, kendi iş alanlarının dışında hiçbir işe yaramayan teşekküllü birer uzman olmaları yeterlidir. Neyin öğretileceğine, neyin araştırılacağına Devlet politikası karar verir.
Hemen hemen bütün insanlar korkar; üstelik neden korktuklarını bile bilmezler - gölgelerden, şaşkınlıktan, adsız, sayısız tehlikeden, meçhul bir ölümden korkarlar. Ama gölgelerle değil gerçek ölümle, tanımlı, tanınabilir, mermi ya da kılıç, ok ya da mızrak ölümüyle yüzleşebilirsen bir daha asla korkman gerekmez; en azından eskisi gibi korkman gerekmez. Bunu becerebilirsen başka adamlardan ayrı olursun, başkaları korkuyla bağırırken sen güvende olursun. En büyük mükâfat budur. Belki tek mükâfat budur. Belki etrafı pislikle çevrili nihai saffet budur.
Reklam
Klasik masalın oluştuğu dönem, bireyleri ‘şablon karakterlere’ sığdırmada daha başarılıydı. Bunun da konforlu yanları vardı. Ne de olsa kadercilik olanı kabulleniyor, olması gerekenlerin baskısını hissettirmiyor, mücadeleyi safdışı bırakıyordu. Çağın kadınının karşısında ise karmaşık yenilikler, örneğin iş hayatı ve kuralları daima değişen sosyal çevreler vardır. Diğerine tezat olarak her zaman farklı seçenekleri olduğunu bilir ve sık sık yanlış seçim yapmış olmanın ağırlığını yaşar, yani bir kez daha suçluluk duygusunu. Elbette ki bu masalların arkaik bir sahnede oynandığını bilir, ama “arzu”su söylediklerini gerçek olarak kabul eder. Değişen koşullara rağmen aynı sonuçlar istenmekte ve her zaman tatminsizlik yaşanmaktadır. Masal nihai ödülü onun alacağını söylemiştir, ki ödülün anlamı değişebilir, ama ödüllenmeye dair inanç sabit kalır. Özellikle düş kırıklıklarında; eski hayaller umut etmek, yaslanmak ya da hayıflanmak için daha çok hatırlanır. Asıl sorun da budur zaten, anlık enerji patlamalarından sonra kanıksamaya götürecek bir yorgunluk verecek o umut.
Sayfa 114Kitabı okudu
Cesaret; korkunun yokluğu değil, onun üzerindeki zaferdir!
Hemen hemen bütün insanlar korkar; üstelik neden korktuklarını bile bilmezler - gölgelerden, şaşkınlıktan, adsız, sayısız tehlikelerden, meçhul bir ölümden korkarlar. Ama gölgelerle değil, gerçek ölümle, tanımlı, tanınabilir, mermi ya da kılıç, ok ya da mızrak ölümüyle yüzleşebilirsen bir daha asla korkman gerekmez; en azından eskisi gibi korkman gerekmez. Bunu becerebilirsen başka adamlardan ayrı, başkaları korkuyla bağırırken sen güvende olursun. En büyük mükafat budur. Belki tek mükafat budur. Belki etrafı pislikle çevrili nihai saffet budur.
İnsan büyük tutkuları olan bir varlıktır, "hem önceye hem sonraya bakar," “düşünceleri tüm ebediyeti dolaşır," faniliğine ve çürümeye isyan eder. Yok olduğunu hayal edemez; hem gelecekte hem geçmişte yaşar; o anda neyse o değil, olageldiği ve olacağı şeydir. Gerçek ve nihai durağı neresi olursa olsun, içinde hiçlikle ve yoklukla husumet içinde olan bir ruh vardır. Tüm yaşamın ve varoluşun özelliği budur.
huzur yokoluştadır
Egonun ne olduğunu ve nasıl çalıştığını anladığınızda, bu sorunun cevabı gayet basittir aslında.Kendinizi tanımladığınız, size benlik duygusu veren biçimler çöktüğünde ya da elinizden alındığında, ego da çöker, çünkü ego biçimle tanımlamadır. Geride kendinizi tanımlayabileceğiniz bir biçim kalmadığında, siz kim olursunuz? Etrafınızdaki biçimler yok olduğunda ya da ölüm yaklaşırken, Varlık ya da Benlik duygunuz, biçimle iç içe geçmişliğinden tamamen arınır: Ruh, maddedeki tutsaklığından kurtulur. Öz kimliğinizi biçimi olmayan, her yana yayılan bir Varlık, bütün biçimlerden ve tanımlamalardan çok önce var olan bir Benlik olarak algılarsınız. İşte Tanrısal huzur budur. Kim olduğunuzla ilgili nihai gerçek, ben buyum ya da ben şuyum değil, Ben'dir.
158 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.