Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Hocalarına ve dostlarına karşı vefalı, talebelerine muhabbetli, dünya nimetlerine karşı istiğna duygusuna sahip numune-i imtisal bir insandır.
Sayfa 34
Batı'nın numune-i imtisal kabul edilmesi, Müslüman insanın numune olamayacağı imajını getirdi. Örnek insan olmak için, Batı kültürü farz-ı ayn yapıldı. Buna rağmen Batılı olamadık. Zaten olmamamız da gerekir. Zira Allah insanları farklı farklı yaratmıştır.
Sayfa 8 - BEYAN Yayınları 11. BaskıKitabı okudu
Reklam
Hidayet
Hidâyet; hak yolu beyan etmek, doğru yola gitmek, ulaşılmak istenilen şeye yol göstermek, hak yola bilfiil ulaştırmak ve böyle bir yola girmek manalarınadır. Mübarek peygamberlerin sözleriyle ve kendilerine indirilen kitaplarla, insanları hak yola davet ve teşvik etmeleri de bir hidâyet demektir. Hidâyet, hak yolu göstermek veya hak yola götürmekle olabilir; buna, irşâd denir. Hidâyet, ulaşılmak istenen manevî derecelere erdirmekle de olabilir; bu ise tevfîk diye isimlendirilir. Leyl Sûresi’nin 12. âyet-i kerîmesinde buyurulmuştur ki -meâlen-: “Şüphe yok ki: Hidâyet  yolunu göstermek, bize aittir.” Yani, Allâhü Azîmüşşân, insanları yaratmış, onlara hak ile bâtılın arasını ayırt edebilecek bir fıtrî kabiliyet vermiştir. Ve onlara, peygamberleri ve kitapları vasıtasıyla hayır ve şer yolunu bildirmiştir. Bu, insanlık hakkında İlâhî bir rahmettir. İnsanlar, Allâhü Teâlâ’nın kendilerine lütfettiği hidâyet yolunu takip etmeli; ebedî kurtuluşlarını temine çalışmalıdırlar. Kişinin bu hâli başkalarının da hidayetine vesile olabilir. Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) “Allâhü Teâlâ’ya yemin ederim ki, senin hüsnü hâlin sebebiyle bir kimsenin hidayete nâil olması, senin için kırmızı develerden, (yani en nefis, en kıymetli şeylerden) daha hayırlıdır.” buyurmuşlardır. Bir mümin, fazilet ve dînî yaşayış itibarı ile başkalarına imtisal numunesi olmalıdır. Böyle bir müminin hâlinin irşadı ile başkalarının istifade edip hidayet bulmaları, o insan için en büyük bir şereftir, en kıymetli bir kazançtır. Başkalarına kötü numune olan bir kimse ise insaniyetten mahrum bir kimse demektir.
Televizyonun emzirdiği kuşaklar daha hareketli olunca öğretmeni de zorluyorlar.Öğretmeni bir numune-i imtisal olarak,bir şey alabilecekleri,özdeşim kurabilecekleri bir figür olarak değil sokakta rastgele bir arkadaşlarıymış gibi görüyorlar.
ÖLÜMDEN SONRAKİ HAYATIN BİR DELİLİ
Bakara Sûresi’nin 260. âyet-i kerîmesi, Cenâb-ı Hakk’ın kudretine ve âhiret âlemine dair bir delildir ki şöyle tefsir edilmiştir: Habîbim! Ve o vakti de yâd et ki İbrahim aleyhisselâm niyâz ederek, “Yâ Rabbi! Ölüleri nasıl ihya edeceğini bana göster.” demişti. Cenâb-ı Hak da Hz. İbrahim’e “İnanmadın mı?” diye buyurmuştu. Hz. İbrahim de “Evet,
Bir mü'min, gönül âlemini İslâm'ın zaråfet. nezaket ve güzellikleriyle tezyin etmeli; hâliyle, kâliyle ve davranışlarıyla nümune-i imtisal olarak hakkı tebliğ ve hayra teşvikte örnek teşkil etmelidir. Zîrâ hakka dâvet vazifesinin hakikati, Rabb'e aşk ile yönelişte gizlidir.
Sayfa 158
Reklam
344 syf.
·
Puan vermedi
·
10 günde okudu
Fatma Aliye gibi zamanının en değerli, kıymetli, ilimle yoğrulmuş, okuma askiyla yanıp tutuşmuş ve büyük mücadeleler vermiş bir değeri unutulduğu yerden çıkarıp gündeme getiren yazara teşekkürü borç bilirim. Bir ufuk ve gaye insanını bir öncüyü tanimis olmaktan cok mutluyum. Yaşadığı zorluklara göğüs germesi ve metanetinin de hayranı oldum. Tavizsiz bir insan, kendiliğin çok ötesinde.. idol, önder olacak bir numune- i imtisal...
Fatma Aliye: Uzak Ülke
Fatma Aliye: Uzak ÜlkeFatma Barbarosoğlu · Profil Yayıncılık · 2017243 okunma
K.S(...)Çocuklar da, gençler de “Vdeo nesli”, çok fazla vakit kaybetmişler televizyon önünde, ekran önünde; daha kıpır kıpır hale gelmişler. Hayat onlar için daha hızlı aksın istiyorlar. Normalde yaşadığımız hayat onlara yetmiyor artık, yavaş geliyor çünkü beyinlerinin hızı, ekranın hızına ayarlanmış. Üç saniyede bir görüntünün değiştiği, her köşe başından makineli tüfeklerin çıktığı bu dünyada çok dikkatlı olması, hızlıca oradan kurtulması lazım. O aksiyona ayarlı çocuklar, okulda da rahat duramıyor işin doğrusu. Bu çocukları doktora getiriyorlar, dikkat eksikliği teşhisi konuluyor. Halbuki daha sistemsel bir sorun bu; o çocuğun ekranın başında unutulmaması gerekiyordu. Anne, babaların çocuklarla daha organık, göz göze, diz dize vakit geçirmiş olması gerekiyordu. Televizyonun emzirdiği kuşaklar daha hareketli olunca öğretmeni de zorluyorlar. Öğretmeni bir numune-i ımtısal olarak, bır şey alabilecekleri, özdeşim kurabilecekleri bir figür olarak değil sokakta rastgele bir arkadaşlarıymış gibi görüyorlar. Bu durum da, modern çağda okullarda aktarımı engelleyen şeylerden biri.
Madem rızk mukadderdir ve ihsan ediliyor ve veren de Cenab-ı Hak'tır; o hem Rahîm, hem Kerim'dir. Onun rahmetini ittiham etmek derecesinde ve keremini istihfaf eder bir surette gayr-ı meşru bir tarzda yüz suyu dökmekle; vicdanını belki bazı mukaddesatını rüşvet verip, menhus, bereketsiz bir mal-i haramı kabul eden düşünsün ki, ne kadar muzaaf bir divaneliktir. Evet ehl-i dünya, hususan ehl-i dalalet; parasını ucuz vermez, pek pahalı satar. Bir senelik hayat-ı dünyeviyeye bir derece yardım edecek bir mala mukabil, hadsiz bir hayat-ı ebediyeyi tahrib etmeye bazan vesile olur. O pis hırs ile gazab-ı İlahîyi kendine celbeder ve ehl-i dalaletin rızasını celbe çalışır. Ey kardeşlerim! Eğer ehl-i dünyanın dalkavukları ve ehl-i dalaletin münafıkları, sizi insaniyetin şu zaîf damarı olan tama' yüzünden yakalasalar; geçen hakikatı düşünüp, bu fakir kardeşinizi nümune-i imtisal ediniz. Sizi bütün kuvvetimle temin ederim ki: Kanaat ve iktisad; maaştan ziyade sizin hayatınızı idame ve rızkınızı temin eder. Bahusus size verilen o gayr-ı meşru para, sizden ona mukabil bin kat fazla fiat isteyecek. Hem her saati size ebedî bir hazineyi açabilir olan hizmet-i Kur'aniyeye sed çekebilir veya fütur verir. Bu öyle bir zarar ve boşluktur ki; her ay binler maaş verilse, yerini dolduramaz.
150 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.