kitapları okumasına okuyorum da buraya yazamıyorum bi türlü. nietzche ağladığında aslında okumayı ertelediğim bi kitaptı çünkü nedensiz bi önyargım vardı kitaba karşı. ama alanla ilgili olduğu için artı yalom yazdığı için bi şans vereyim dedim. ve kitaba bayıldım direkt yani neden okumamışım dedim ilk on sayfadan itibaren. hem psikanalizin dönemine dair bilgiler barındıran hem de asla sıkıcı olmayan bi anlatımla hikayeleştirilmişti. breuer'den, freud'dan, nietzche'den ve daha birçok kişiden bahsedildi, bahsedilen kişilerin gerçek olması hatta hikayenin belli kısımlarının da gerçek olması kitaba daha çok bağladı beni. breuer e karşı olan tavrımda değişiklik oldu mesela danışanına aşık olmasını farklı bi açıdan görmek iyi hissettirdi. ayrıca freud'a daha çok ısındım, nietzcheyi merak ettim. psikanalizin ortaya çıkışına dair okuduğum şeylere nazaran bu kitaptaki hikayeleştirilmiş anlatım olanları daha iyi kavramamı sağladı mesela. danışan ve danışman ilişkisinde her ne kadar bize öğretilenin aksine danışanla danışman sınırının bilinmesi kuralının kitapta hiçe sayılmasına (ki asıl olay bu zaten) dair bi örnek görmek açısından da faydalandığımı düşünüyorum. gönlüm bu hikayenin gerçek olmasından yana keşke nietzche yoğun migreni ve ümitsiz ruh haliyle breuer e gelseydi ve onların birbirlerine dertlerini anlatmalarıyla başlayan dostluklarına dair daha fazla şey öğrenebilseydim. yazar üstüne basa basa yaşanılanların gerçek olmadığını söylese de kalbim dinlemiyor. benim gibi okumayı erteleyenler varsa eğer gerçekten anında okumaya başlamalı. seveceğinizin garantisini verebilirim, iyi okumalar