O geceyi anlatmaya çalışmak ne kadar doğru bilmiyorum, ya da ne kadar kendimi ifade ederim onu da bilmiyorum. Bazı acılara sözler anlam yüklemiyor, tesirsiz kalıyor. 2022'de Haziran ayında öğleleyin yatak alttan üstte doğru sıçradı tabi bu durum bana normal gelmedi. Herkesin dilinde bi maraş depremi vardı zaten, hep ne zaman olacak
Tek çarem kaldı, sonsuza kadar dans etmek. "Dans etmeyen milletler yıkılmaya mahkumdur" diye bir söz duymuştum, çok değil kısa bir zaman önce. Önemsememiştim, saçmaydı çünkü. O zamanlar daha kimse yoktu yanımda. Panik de yoktu Kimse dans etmenin önemini fark etmemişti. Leonard Cohen'in bile gerçeği bildiğini zannetmiyorum. O zamanlar o
1
Hayatı bir gömlek gibi sıyırsam mı üstümden?
Yüreğimde, kuyruğunu bırakıp giden bir kertenkelenin tedirginliği
Ya da yollar, yollar, yollar boyunca
Bastırıp dursam mı yarama ellerimi?
O kadar kolay değil unutmak
Ölüm bile istemez olur adamı gün gelir
Son anda göze ilişen bir çiçek,
Uzaktan duyulan bir çocuk sesi...
Kan mı tutuyorum
Bütün insanlık tarihinde ölmemiş tek kişi bulunsaydı, ona bakıp ben de ölmeyecektim. Ama ne yapayım ki örnek yok, suç benim değil, öleceğim herkes gibi...
Herkes diyor ki yapma Kumral uzak dur Kumral unut Kumral diyor. Ben sanki bilmiyorum bunları! Ama kalbim anlamıyor ki kalbimle aklım savaş açıyor birbirine! Kimse demiyor kimse Kumral bu kadar severken nasıl dayanıyorsun, nasıl her sabah hiçbirşey olmamış gibi yataktan kalkabiliyorsun, tuvalette yatakta boş bulduğun her yerde nasıl hüngür hüngür ağlayıp tekrar kendine gelebiliyorsun? Masada gözlerinden yaşlar akmaya başlarken nasıl kendini tutuyorsun? Odanda saatlerce ağlayıp gözlerin mosmor olduktan sonra nasıl annenin babanın yüzüne bakabiliyorsun demiyor kimse hiç kimse demiyor. Kumral yolda bile yürürken ağlıyorsun nasıl ayakta durabiliyorsun demiyor. Neyin var diye soranlara hiçbir şeyim yok herkesten nefret ediyorum diyorsun da sesin titrerken nasıl gözyaşlarını tutuyorsun demiyor kimse. Canın bu kadar yanarken kalbin paramparça olmuşken nefes dahi zor alırken nasıl konuşuyorsun gülümsüyorsun ruhum diye kaydettiğin insan içinde can çekişirken ruhun ölmüşken nasıl hala ölmedin demiyor kimse!!!
"Birisi kabuk tutmuş yaralarımızı okşamaya başladığında, cırt diye açılıveriyor ve kanamaya başlıyor yeniden oluk oluk.. Birine teslim olduğumuzda ve içimizi döktüğümüzde, bedenimiz ve ruhumuz kan içinde kalıyor.
Oyüzden değil mi içimizi tutmalarımız, birine teslim olmaktan korkmalarımız, ortalıkta gergin ve tedirgin dolanmalarımız?
-Anlatsam
Yorumum :Şermin Yaşar’la tanışma kitabım oldu.İçten,samimi tam derler ya bizden biri bizden hikayeler,bizden üzüntüler ve bizden kahkahalar.Sayfalar suyun üstüne bırakılmış bir kâğıt gemi gibi akıp gitti.
Kardeşlik, pili bitmiş bir saat gibiydi. Pilini taktığın anda kaldığı yerden başlayıveriyordu çalışmaya. Bin yıl da görmesen, anında kapatıyordun aradaki açığı..
Hayat bazen bir uyku sersemliğiyle karşılar bizi. Üstümüze bir ağırlık basar, olmayacak yerde uyuyakalırız, tutulup kalır her yanımız. Hep özlemini çektiğimiz bir ses gelip uyandırır sonra, “Kalk, yerine yat” der ve insan bu sesin sıcaklığına tutunur. Ve evet, herkes günün birinde yerini bulur..
Mutsuzluk kadınların yüzünü susuz kalmış çiçekler gibi önce eğer, sonra soldurur, nihayetinde kurutur.
İftira suçtan daha büyük bir yüktü, taşıyanın belini büküyor, boynunu eğiyor ve iftiraya uğrayanı karşıdan gören onu sahiden suçlu zannediyordu.
Sabah uyandığımda bugün de ölmedin, yaşaman gereken bir gün daha var, yine sıçtın, diyorum aynada kendime.
Kalk Yerine YatŞermin Yaşar · Doğan Kitap · 20214,125 okunma
Yedi Güzel Adam'ın mihenk taşlarından biri:Rasim Özdenören..Okumayı uzun süredir düşündüğüm bir eser.Kitapta iki farklı öyküyü bölümlere ayırmadan okuyucularına sunmuş.. Kitabın girişine lirik bir anlatımla başlamış yazar.İlk öykünün ana karakterini Sitare adında şuh bir kadın üstlenmiş.Ruh hali ikizler burcunu aratmayan bir kadın
Nasıl başladı, ne vakit başladı, bilemiyorum. Ama ilk belirtiler, dokuz yaşımda iken patlak verdi.
Misafirlerle bahçede oturuyorduk. Yaşlı bir zat saati sordu. Aksi gibi, kimsede saat yoktu. Eniştem içeri, saate bakmaya koştu. Ben o aralık:
“Üçü yirmi geçiyor” diyivermişim.
Bu tutturuşa, önce kimse şaşmadı. Boğazda, geçen vapurlara bakıp zamanı
Yine bir sonbahar
Yine geldi 10 Kasım
Her 10 Kasım'da olduğu gibi
Yine tazelendi bak yasım.
Sen ki bu ülkenin ilk yaprağı
Bir 10 Kasım'da dökülen
Biz ki o yaprağın dibinde bir tomurcuk
Her ilkbaharda;
Senin dalında yeniden yeşeren.
Senki köklü bir çınarsın bu topraklarda
Solmuş olsanda bir sonbaharla
Sonsuza dek yaşayacaksın
Saçtığın tohumlarla
Yaprak dökmüş olsanda bir 10 Kasım'da.
Sana ne ağıtlar yakıldı
Ne şiirler yazıldı
Herkes bilsin ki sen hiç ölmedin
Yalandan bir mezar kazıldı...
Turgut yetkili merci rolünde buyurun sizi dinliyorum yalnız fazla vaktim yok sizin gibi birçok insan kapıda bekliyor biraz acele edin ah ben aceleye gelemem acele denince şaşırırım bağırarak Turgut beni dinlemeye mecbursun karşıma insanlık olarak dikilemezsin kimsenin bu hüviyete bürünmesini istemiyorum karşımda artık ben öldüm Turgut ölümle
Beni kırdığın yerden seni de kırmışlar, duydum. Güçlü gözüktün değil mi ilk öğrendiğinde? İnsanlardan uzaklaşır uzaklaşmaz bir köşede oturdun, gidemedin. Dakikalar sonra gözyaşlarının yerde bıraktığı izleri izledin değil mi anlamsızca? Ayağa kalktığında başın dönmüş olmalı. Eve gittiğinde ilk kime bağırdın doğruyu söyle, merak ediyorum. Bu
Kendimi soktuğum bu karmaşada kaçacak yolum yok Anna. Yeni dökülmüş bir betona iz bırakan çocuklar gibi, biri ayak bastıkça içim çöküyor sanki. Ya da bir kedinin parmak izleri degmis ve sanki yırtılmış derim. Sanki kurumuşum da düz olmaktan ziyade eğri ve eksik kalmış ruhum. Eksik kalan bir ruhun hissettiği ezikliği sen daha iyi bilirsin
Dön bak aynaya, gözlerinin altında nasıl birikmiş dünlerin dağları. Hisset, nasıl çökmüş bunaltılar kaburgalarının üzerine. Düşün, nasıl kaybettin bunca şeyi? Bir mayıs ikindisi mesela, çay demleyeceksin. Keyifle masaya oturacaksın, çayından bir yudum alacaksın ve uzun uzun susacaksın. Çayın tadı buruk, yalnızlığın tadı acı, gençliğinin en güzel