Sen nasıl bir kitaptın öyle ... Çok farklı bir kitaptın . Sana inceleme yapmasam olmazdı . Bir an başka bir alemde yaşıyor gibi hissettim bir Kış mevsiminde okuduğum içimi ısıtan bir kitaptı . Ateşin kitaplarla tasfiri oldukça can yakıcı bir kısımdi benim için . İtfaiceler neden var bizleri alevlerden kurtarmak için Sahip olduklarımızın daha fazla yanmaması içindir tabiki Ama ya başka görevleri varsa ... İnsanoğlunun fikirlerini hayatlarını biçimlendirmeyi engelliyorsa onları alışılmış düzene zorlarlarsa O zaman o mesleği kutsallıktan sayamassınız. Kesinliklikle okunması gereken bir kitap
3 günde bitirdim.mükemmel akıcı merak uyandırıcı
Asla böyle bir son beklemedim öyle seri ilerleyen bir olay örgüsü varki boşa sarma yok gereksiz detay yok bi yerden sonra okumadım gözümde film gibi oynamaya başladı adeta yazara bayıldım çok kitabı var ama 3 kitabı çevrilmiş
üzdü
Hiçbir şeye küsmedim, hiçbir şeyden vazgeçmedim ama hevesim vardı bir zamanlar, ışıl ışıl koşardım her şeye. Şimdi öyle birisi yok, her şeye taş duvarım.
şimdi bakın Tilda Gökçeli gibi biri bile buraları ancak yarı yarıya biliyor yaşar desen yarı yarıya biliyor Raşit bilmiyor , fakat Tilda bilmediği yeri gezerken dahi sana oraları kitabi bir dille anlatırdı , çok değişik bir aydındı , iddia ediyorum öyle bir aydın şu an ne yahudi cemaatinde nede geri kalan nüfusta vardır ..İnsana değer katan insanla beraber olun derken işte bunu söylemek istiyorum .
.....
Her dostumun hayat görüşünü paylaşmam ama görüşlerinden faydalanırım Tilda ve Yaşar Kemal'inde hayat görüşünü yüzde yüz kabul ediyor değildim...bu görüşün bağdaştığım bağdaşmadığım tarafları vardır ama mesela Tilda Hanım'dan bir ahlak ölçüsü alırdın o çok önemlidir , kensi bunu size verebilirdi , böyle insanları bulmak çok zordur
Bana öyle geliyor ki biz bütün rengimizi sevgiden ve sevgisizlikten alıyoruz. Kalp mi gönül mü bazen şaşırıp kalıyorum bu hazineye isim vermekte. Biliyor musun insan tanrısını içinde taşıyor ama hep uzaklara dua ediyor.
Onu seviyordum. Tanrım, ona âşıktım. Kalbimin her atışında, yaylı çalgılar dörtlüsünün müziğinin hareketlenmesiyle coşmasında duyduğum ve hissettiğim tek şey buydu... Onu seviyordum. Onu ne zaman sevmemiştim ki?
Haftaya cıvıl cıvıl bir kitabın yorumu ile geldim. Baskısı, güzel içeriği, konusu, karakterleriyle bayılarak okuduğum
Bunun kamusal huzuru bozabileceğini söylüyorlardı, Vahşetin ortalığa saçtığı o müthiş huzuru. Ama bu kepazelik, yalnızca Japonya ve Amerika ile bağlantılı olarak tezgâhlanmadı. Bütün dünya, iyilerin kazandığına inanma ihtiyacı duyuyordu. Bilgi edinilebilir hale gelmeden önce, resmi görüntüleri olmayan birer hortlak gibiydi Hiroşima ve Nagazaki.
Mükemmel" tam bir insani yanılsamadır. Evrende öyle bir şey yoktur. Mükemmel diye bir şey olmaz. Dünyanın en büyük yalanıdır. Zenginlik vaat eder ama sefalet getirir. Mükemmel için ne kadar çok çabalarsanız hayal kırıklığınız o kadar büyük olur; çünkü, bu sadece soyut bir kavramdır ve gerçekle uyumlu değildir. Her şey yakından ve yeterince eleştirel bakıldığında daha iyi bir hale getirilebilir - her insan, her fikir, her sanat, her deneyim ve her şey. Mükemmeliyetçi iseniz ne yaparsanız yapın kaybetmeye mahkumsunuzdur.
هَٓا اَنْتُمْ اُو۬لَٓاءِ تُحِبُّونَهُمْ وَلَا يُحِبُّونَكُمْ وَتُؤْمِنُونَ بِالْكِتَابِ كُلِّه۪ۚ وَاِذَا لَقُوكُمْ قَالُٓوا اٰمَنَّاۗ وَاِذَا خَلَوْا عَضُّوا عَلَيْكُمُ الْاَنَامِلَ مِنَ الْغَيْظِۜ قُلْ مُوتُوا بِغَيْظِكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
İşte siz öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz; onlar ise, bütün kitaplara iman ettiğiniz hâlde, sizi sevmezler. Onlar sizinle karşılaştıkları zaman “inandık” derler. Ama kendi başlarına kaldıklarında, size karşı kinlerinden dolayı parmaklarını ısırırlar. De ki: “Öfkenizden ölün!” Şüphesiz Allah, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) bilir.
(Âl-i İmrân, 3/119)
Eğer bütün işık gökyüzüne eşit bir şekilde saçılsaydı gökyüzü beyaz görünürdü.Ama öyle görünmez.Çünkü kısa dalga boyuna sahip işıklar uzunlardan daha çok saçılır, yani maviler kırmızılara ve sarılara kıyasla gökyüzüne daha çok yansır
Tercihlerimiz ya da bu tercihlere yönelik olan tutkumuz ve merakımız bizi çoğu zaman yanıltabilir. Ama yine de her şeye rağmen onca ihtimale karşı merakımız ve tutkularımız bizi içine hapseder, bir annenin evladına karşı olan özlemini ve sevgisini aşkına tercih etmesi, bu tercihin sonunda kaybettiklerine ya da hiç bir zaman kazandığını düşündüğü şeylerin var olmadığını anladığı an yaşadığı derin boşluklar...
Anna son derece çekici ve güzel bir kadındı, çoğu kadının ona hayranlıkla baktığı erkeklerin baştan çıktığı kadın, belki de her şey güzel ve hür olmakta değildi. Önemli olan o güzelliğin ve özgürlüğün içinde mutlu olabilmekteydi ama Anna bunlara sahip olsa bile mutluluğa sahip olamadı. Kuşkuları, özlemleri, istekleri ve acıları ona deli gibi acı çektirdi. Aşk güzel şeydi mutluluk vermeliydi ya da biz öyle olduğuna inanmak istedik, ihanetin olduğu yerde aşk temiz kalabilir miydi, yoksa kirlenmiş paslanmış ucuz bir duyguya mı dönüşürdü? Daha bir çok soru ve kayboluş ile birlikte doğru olduğunu düşündüğü şekilde sonsuza denk kayboldu. Peki ya tercihleri farklı yönde olsaydı ne olabilirdi? çözüm sonsuzluğa gitmekte miydi?
Anna KareninaLev Tolstoy · Türkiye İş Bankası Yayınları · 201938,3bin okunma
"Bu romanı büyük bestekârımız Eyyubi Bekir Ağa'nın ruhuna ithaf ediyorum" AHT
Mahur Türk müziği makamlarının en önemlilerinden biri, Tanpınar'ın romanlarında Ebubekir Ağa'nın, Dede Efendi'nin ve Neşati'nin mahur besteleri geçiyor.
“Gittin amma ki kodun hasret ile cânı bile
İstemem sensiz olan sohbet-i yârânı
Bir şarkı vardır bilir misiniz: “Lale Devri çocuklarıyız biz, zamanımız geçmiş…” Devrini bilmem de lale diyarı çocuklarıyız hepimiz. Bir kültürdü bizde çiçek yetiştirmek, sokaklar çiçek kokularıyla dolardı. Sonra yavaş yavaş sokaklardan çiçekçi dükkanlarına çekildi çiçekler. “Sonra anlarsınız… Çiçekler küçük, kapalı dükkanlara sıkışmıştır.” Şimdi
Yaşımız ilerledikçe hafızamız daha uzaktaki şeylerin işgaline uğradığına göre, eski hayaletler yeniden peydahlanacak demektir. Öyleyse delirme ya da unutuş, doğal tepkiler olsa gerektir. Sizce de öyle değil mi? Hayatım hakkında hatırladığım her şeyi anlatmaya çalışmamın nedeni budur belki de. Bunları bilmediği için oğluma, unutmaya başladığım için kendime anlatıyorum. Ama hafızanın yaratıcı işlevler gördüğünü düşünmek hoşuma gidiyor. Yalmzca hatırlayamadığını ya da tam olarak kavrayamadığını uydurduğu için değil. Bana göre, iyi bir hafiza kendi kendine şunu sormalıdır: Bana yapılanla ne yapabilirim? Anılarım beni neye dönüştürüyor? Beni nasıl yeniden üretiyor? Sanırım sürgünde öğrendim bunu. Ve burada, Yoshie ile. Etrafınızda her zaman size biraz olsun unutmanızı tavsiye eden insanlar olur. Bazı şeyleri hatırlamamanın daha iyi olduğunu söyleyen. Ne var ki, tavsiye edilen şey, sizi çözümsüzlüğe sürükler. Çünkü ifade edilmeyen bir travmanın üstesinden gelinemez. Tam anlamıyla yatışması sağlanamaz. Not etmediğiniz, sizi uyumaktan ya da başka bir şey düşünmekten alıkoyan fikirler gibi. Nur içinde yatsın, şöyle derdi terapistim: Kaydedilmeyen derdin tedavisi olmaz. Alanında isim yapmış biriydi. Bir seferinde, bu ilkeyi soykırıma nasıl uygulayabileceğimizi sordum ona. Ona göre, ilk kuşak için ifade edilemeyen bir şeydi soykırım. Ortada sözcükler yoktu. İkincisi kuşak için adı anılamaz bir şeydi. Uygunsuzdu. Üçüncü kuşak içinse, düşünülemez bir şeydi. Yaşanmış olması ya da bir daha düşünülemez bir şeydi. Yaşanmış olması ya da bir daha yaşanması mümkün olmayan şey. Bu safhaların hangisindeyiz biz?