Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"İnsana onlarca, yüzlerce yıl merhamet, sağduyu ve mantık öğretip onu bilinçlendirdim diyemezsin, herşeyin bir bedeli var. En önemlisi de bilinç. İnsanlar acımasızlaşabilir, hassasiyetlerini yitirebilir, kan, gözyaşı ve acı görmeye alışabilirler, tıpki kasaplar, ya da bazı doktorlar ya da askerler gibi; ama hakikati bir kere öğrendikten sonra ondan vazgeçmek nasıl mümkün olabilir? Benim fikrime göre bu imkânsız. Çocukluktan beri bana hayvanlara eziyet etmememi, merhametli olmamı öğrettiler; okuduğum bütün kitaplar da bunu öğretti ve sizin kahrolası savaşınızdan zarar görenlere öyle acıyorum ki canım yanıyor. Ama işte zaman geçiyor ve tüm bu ölümlere, acılara ve kana alışmaya başlıyorum; gündelik hayatta da daha duyarsız, daha tepkisiz olduğumu ve yalnızca en kuvvetli itkilere cevap verebildiğimi hissediyorum, ama savaş gerçeğinin kendisine alışamıyorum, esasen akılsızca olan bu şeyi anlamayı ve açıklamayı aklım reddediyor. Bir milyon insan bir yerde toplanıp edimlerine haklılık kazandırmaya çalışarak birbirlerini öldürüyor ve hepsi eşit derecede hasta ve hepsi eşit derecede mutsuz. Delilik değil de nedir bu?"
Sayfa 38
Ama ölüm öyle mi?...sessizce alıp gidiyor. Çığlık bile atamadan kalıyorsun. Her gün mezardasın. Belki derinlerden bir inilti, yakarış, sevgi sözü! Durmadan konuşmaya başlıyorsun. Yaşarken anlattığın ne varsa, bu kez daha bir tutkuyla saatlerce anlatıyorsun. Çaresizliğin mucizesi başlıyor. Bir süre sonra şuna inanmaya başlıyorsun; ben yaşadığım sürece Hatice'de yaşayacak. Yazıyorsun, şiir, ağıt, neye dilin dönüyorsa. Kiminle ne konuşursan konuş, söz Hatice'ye geliyor. Nereye gidersen git, yanında Hatice. Bütün şarkılarda adı geçiyor. Eğer böyle olmazsa, Hatice gerçekten ölmüş olacak. Bunu anlıyorsun birden. Bir gün ben de yanına gidene kadar yapabileceğim tek şey, onu bu dünyada tutacak ne varsa yapmak. Ne varsa, dediğim de şiir işte. Hayal ve hatıra. Erken öldü. Eksik kalan hayatını "üç bokta beş harf" tamamlamaya çalışıyorum. Buna inanmazsam Hatice gerçekten ölecek! Ben öldükten sonra bunların hiç birini yapamayacağım. Onun için gizlice gökyüzüne yüzümü çevirip, "ne olur biraz daha zaman" diyorum.
Reklam
Durgun bir suyun içinde çırpındığımı hissediyorum. Belki yosun tutmaya da başladım. Mumya anılarla geçiyor günlerim. Hayatımın gönle ferahlık verecek mavisi pembesi kalmadı. Hayal kırıklığı Hamlet'ten koskoca bir roman çıkarabilirdim. Fakat acıları deşmekten korktum, her zaman korktum. İşte öyle öyle yosun tutup geberiyorum!
Sayfa 277 - EverestKitabı okudu
Eve girdiğimizde önce şaşkın bir vaziyette odanın ortasında kalakaldım. Evimi daha önce görmüş olması bir yana birlikte yaşadığımız onca şeyden sonra bile böyle hissediyor olmam çok tuhaf. Komik ama erkek arkadaşını ilk defa evine çağıran liseli bir kız gibi mahcubum. Jamie hala spada bu durumda ev tamamen bize kalıyor. Damien da benim
Sayfa 149
İşte şu yağmurlar, işte şu balkon, işte ben İşte şu begonya, işte yalnızlık İşte su damlacıkları, alnımda, kollarımda İşte yok oluşumdan doğan kent Hiçbir yere taşınıyorum, kendime sızıyorum yalnız Ben dediğim koskocaman bir oyuk Koltuğun üstünde, aynadaki yansıda Bir oyuk! sofada, mutfakta, yatağımda Yaşamayı tersinden kolluyorum sanki Yetişip
BEYAZ LÂLE Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
Reklam
YEŞİL RENKLİ NAMUS GAZI OPERASI «Hasan Âli Yücel, bu hikâyeyi oyun olarak yazmamı önermişti. Hikâyemi Yücel'in anısına adıyorum.» Uvertür Dünyanın tarihi iki milyar dörtyüz milyon yıllık deniliyor. Benim bitmemiş tarihim, şimdilik elli yıllık. Kelebeğin tarihi bir günlük. * Arkeologlar yeraltında yeni bir kent buldular. Bu kentte birçok
Çocukluktan beri bana hayvanlara eziyet etmememi, merhametli olmamı öğrettiler; okuduğum bütünü kitaplar da bunu öğretti ve sizin kahrolası savaşınızdan zarar görenlere öyle acıyorum ki canım yanıyor. Ama işte zaman geçiyor ve tüm bu ölümlere, acılara ve kana alışmaya başlıyorum; gündelik hayatta daha duyarsız, daha tepkisiz olduğumu ve yalnızca en kuvvetli itkilere cevap verebildiğimi hissediyorum, ama savaş gerçeğinin kendisine alışamıyorum, esasen akılsızca olan bu şeyi anlamayı ve açıklamayı aklım reddediyor. Bir milyon insan bir yerde toplanıp edimlerine haklılık kazandırmaya çalışarak birbirini öldürüyor ve hepsi eşit derecede hasta ve hepsi eşit derecede mutsuz. Delilik değil de nedir bu?
Sayfa 38 - Türkiye İş Bankası YayınlarıKitabı okudu
Çocukluktan beri bana hayvanlara eziyet etmememi, merhametli olmamı öğrettiler; okuduğum bütün kitaplar da bunu öğretti ve sizin kahrolası savaşınızdan zarar görenlere öyle acıyorum ki canım yanıyor. Ama işte zaman geçiyor ve tüm bu ölümlere , acılara ve kana alışmaya başlıyorum ;gündelik hayatta da daha duyarsız, daha tepkisiz olduğumu ve yalnızca en kuvvetli itkilere cevap verebildiğimi hissediyorum, ama savaş gerçeğinin kendisine alışamıyorum, esasen akılsızca olan bu şeyi anlamayı ve açıklamayı aklım reddediyor.
Zamanın çok ince Dilimleri
İyimser bir hesapla diyelim ki, seksen yıl yaşadınız Her gün çalışmak, yemek ve uyumakla geçen saatler ayrı ayrı hesaplansa ortaya korkunç bir tablo çıkıyor. Seksen yılınız ede ede 29.200 gün edebiliyor. Günde yedi saat uyusanız, seksen yılda 204.400 saat, yani 23 yıl 4 ay kadar uyumuş oluyorsunuz. Amma çok lan, diye düşüneceksiniz. Evet, bence de
Sayfa 260 - Ortaoyuncular YayınlarıKitabı okudu
612 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.