Jack Kerouac Kendini Anlatıyor Ben hayatım boyunca pranga mahkûmiyetlerinden kaçan köksüz bir ağaç oldum. Ne durmayı ne de aynı yolu ileri geri kat etmeyi severim. Bana sorarsanız, gerçek yaşam hiç durmadan dosdoğru denize doğru gitmektir. Öyküler söylemek, öyküler dinlemek, öyküler yaşamak… Benim öyküm de onlardan biri. Her zaman gizlice
ne eski bir tango melodisi, ne de siyah önlüklü bir mektepli kız resmi, hayır beni on sekiz yıl evvelki o tatlı hatıraları alemine atan, gazetede götürdüğüm iki satırlık, kupkuru, alalade bir kiralık ilanı oldu. o anda pendik sahilleri birden gözümde canlanıverdi. o köşk...o köşkün bizim bahçeye bakan penceresi...ve o pencereden mahinur...sarı
Reklam
yaşasın! ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize bazen çok korkuyorum. ama bu; aslanlarımı açıklamama engel olmuyor çünkü fena halde yaraşıyor birbirine gece ve balta ve anneciğim derdi vardı neyin altına giysen olur bir siyah pantolonum şimdi gibi ay! tekhnem dolu müfsidle! bu da caddelerden derviş dervişegelmeme mâni
DERS ALINMASI GEREKEN HARİKA BİR HİKAYE DAHA Çocuklarınızla Konuşun Bir gün susmayı öğrendim..Öyle bir sustum ki,belki sonsuza kadar susacaktım. Çünkü susmak benim küçücük dünyamda babamla kurduğum iletişim tarzıydı.Babam akşamları eve yorgun dönerdi.Ben bütün gün evde sıkılır, onun gelişini iple çekerdim.Daha o kapıdan girer girmez boynuna
Sayfa 274Kitabı okudu
"İşte orada ölümü düşündüm bak.Ölüm ürkütücü gelmiyor insana.Ama insan ölümü kabul edemiyor. Kesin bir gerçek bu.Bilimi düşünüyorsun orada. İki yüz yıl,üç yüz yıl sonrasını düşünüyorsun.Ve bilimin insanlığa getireceklerini.Ve birden içinde bulunduğun o durum anlamsız geliyor sana. Ionesco’nun oyunları gibi bir şey. Saçma geliyor kimi şeyler
Her yere yetişilir Hiçbir şeye geç kalınmaz ama Çocuğum beni bağışla Ahmet Abi sen de bağışla Boynu bükük duruyorsam eğer İçimden öyle geldiği için değil Ama hiç değil
Reklam
Yer altında bir mağara tasarla. Mağaranın kapısı bol ışıklı bir yola açılıyor, ama mağarada oturan insanların kolları, boyunları ve bacakları zincirlerle bağlanmış, sırtları da ışığa çevrilmiş; öyle ki sadece karşılarındaki mağara duvarını görüyorlar, başlarını arkaya çeviremiyorlar, kendilerini bildikleri andan beri de burada böylece oturmaktalar. Düşün ki, sırtlarının arkasındaki ışıklı yoldan bir sürü nesne geçiyor, ışık bu nesneleri mağaranın duvarına yansıtıyor. Şimdi bu adamlar sadece mağaranın duvarına yansıyan hayalleri görebilirler, o hayalleri meydana getiren gerçek nesneleri göremezler, değil mi? Demek ki, bu adamlar birbirleriyle konuşabilselerdi duvarda gördükleri hayallere bir takım adlar vereceklerdi, çünkü bu hayalleri gerçek sanmaktadırlar. Bu adamların gözünde gerçeklik, asıl gerçeklerin duvarda yansıyan hayallerinden ya da gölgelerinden başka bir şey değildir. Şimdi bu adamlardan birinin zincirlerini çözüp ayağa kalkmasına ve başını asıl gerçekliklere çevirmesine izin verelim. Gözleri bol ışıktan kamaşır ve asıl gerçeklikleri göremezdi, değil mi? Dahası, kamaşan gözlerini yeniden duvara çevirirdi ve duvardaki hayallere rahatlıkla bakardı. Ama gözlerini yavaş yavaş alıştırarak asıl ışığın kaynağına da pekala bakabilirdi. İşte o zaman arkadaşlarıyla gördüğü şeylerin birer hayalden ibaret olduğunu, asıl gerçeklerin şimdi gördükleri olduğunu anlayacaktı. İşte, sevgili Glaukon, gözümüzle gördüğümüz bu dünya o mağaranın duvarıdır, arkasındaki ışığa bakabilen insan da duyu gözünü akıl gözüne çeviren bilgedir…
Timurlenk
Onca masanın, sandalyenin hiçbiri boş değil; bu yüzden kendilerine oturacak yer bulamadan oradan oraya gezen gariban bir grup var salonda. Çoğu genç, bakımsız, yoksul ama zeki bakışlı erkekler. Biri de genç bir kadın. Birbirlerinden hiç ayrılmadan o masadan bu masaya geziyorlar, oturacak bir tek sandalye bile bulamadan. Bırakın onları
Sayfa 262 - Edebi ve ebedi gölgelere dairKitabı okudu
Uçan Tabut!
O sırada uzun boylu Orhan Selim birden başını eğiyor, çünkü birbirlerine iltifat etmekte olan gölgelerin üstünden bir cisim, neredeyse kafasına çarpacak kadar yakından uçarak geçiyor. Rüzgârından Orhan Selim’in dağınık sarı saçları dalgalanıyor. Bir tabut bu; uçan bir tabut. Ayasofya’dan Sultanahmet’e doğru yükselerek gidiyor; camilerin
Sayfa 267 - Edebi ve ebedi gölgelere dair - Ya Vedûd SultanKitabı okudu
Gece Uçuşu
Tepeler, uçağın altında, gölgeden izlerini akşamın altınına gömüyordu şimdiden. Ovalar yıpranmaz bir ışıkla aydınlanıyordu: bu ülkede ovalar, kıştan sonra kırlarını sermeyi nasıl bitiremiyorlarsa şimdi de altınlarını sermeyi bitiremiyorlardı. Güneyin en ucundan gelip Buenos Aires’e Patagonya postasını taşıyan pilot Fabien, bir limanın suları
Sayfa 14 - Dedalus Yayınları
612 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.