Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ozan

Ozan
@ozandmr92
Okumayı,araştırmayı,bilgiyi seven biriyim. Aynı zamanda düzenli olmasa da öykü yazmaktayım.
59 okur puanı
Ocak 2016 tarihinde katıldı
Milleti ve ülkeyi, Dünya Savaşı’na sokanlar, hayatları endişesine düşerek ülkeden kaçtılar. Padişah ise, meclisi dağıtarak keyfi yönetimi iade etti. Meclisi Mebusana, bu düşünceyi destekleyebilecek ve düşmanlara karşı ise millet ve ülkenin duyarlılığını uyuşturabilecek adamlar getirdi.
Sayfa 62
Reklam
Hükümdarlık, Oligarşi
Kuvvetinin ve yetkisinin Allah’tan geldiğini ve yalnız ona karşı, ahirette, hesap verebileceğini düşünen ve devleti, ülkeyi miras kalmış bir malikane kabul eden bir hükümdar, her türlü kayıttan kendini serbest görür. Böyle bir yönetimde, milletin benliği, hürriyeti söz konusu da olamaz. Bu nedenle, yetkileri sınırlı da olsa hükümdarlık şekli demokrasiye , milli egemenlik ilkesine uygun değildir. Hükümetin, sınırlı sayıda insanların elinde bulunması da millet varlığının hiçbir zaman kabul edemeyeceği bir durumdur. Milletin bütün olarak çoğunlukla, devlet yönetimine katılımına engel olan bu “oligarşi” usulü de bir grubun, kendi menfaatlerini elde tutmak için bütün bir millete ait egemenliği, elinden zorla almaktan (gaspından) başka bir şey değildir.
Sayfa 58
“Senin burada yaptığında bu mu, don juan?” “Bizimki biraz değişik, çünkü biz yolun sonundayız. Bi şey aramıyoruz. Hepimizin burada yaptığı ancak savaşçıların anlayabileceği bir şey. Bi şey yapmadan günden güne geçiyoruz. Bekliyoruz. Bunu tekrarlamaktan bıkmayacağım: beklediğimizi ve ne beklediğimizi biliyoruz. Biz özgürlüğü bekliyoruz!”
Sayfa 118

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“Savaşçıların hayatlarındaki en büyük kuvvetlerden biri korkudur” dedi. “Onları öğrenmeye teşvik eder.”
Sayfa 55
Peder e dinlerin, ırkların ve dillerin ayrıştırıcı olmaması gerektiğini, karşıdaki insana, insan olduğu için değer verilmesi gerektiğini söyleyince, “ Birçok şeyi unutmana rağmen benliğini en gelişmiş teknoloji bile unutturamamış, sen iyi bir adamsın evlat. “ dedi.
Sayfa 41
Reklam
Aklımdan, biz insanların, hiç ölmeyecekmiş gibi davrandığı geçiyordu. Sırf kendi zevklerimiz ve para için insanların hayatlarını hiçe sayabiliyorduk. Peki, Allah a ne hesap verecektik? Zaten bazılarının, hesap vermek için inandıkları bir Allah ı bile var mıydı merak ediyorum.
Sayfa 30
Üstat Aemon gözlerini kapadı. Jon bir an için adamın uyuduğundan endişelendi. Sonunda "Üstat Luwin seni iyi yetiştirmiş Jon Kar." dedi. "Zekan da kılıcın kadar keskin."
"Ölüye acıma Harry. Yaşayanlara ve her şeyin üstünde,sevgisiz yaşayanlara acı..." Albus Dumbledore
"Fred ve George ile birlikte büyümenin şöyle bir yanı var," dedi Ginny düşünceli düşünceli, "yeterince cesaretin varsa, gözüne her şey mümkünmüş gibi görünmeye başlıyor."
'Sen de yolu olmayan,koca bir okyanustaki bir gezginsin' diye düşündü Floyt; 'ama benim karşımdaki sonsuzluğun yanında senin küçük Pasifik'in ne kadar da ufacık!'
Reklam
Ve aptallığı edinmek,en az zekayı edinmek kadar güçtü...
O işlediğin aptalca suçlar ilgilendirmiyor bizi. Parti, eylemlerinle değil,düşüncelerinle ilgileniyor. Biz düşmanlarımızı yok etmeyiz. Onları değiştiririz. Bununla ne demek istediğimizi anlıyor musun ?
Bir zamanlar, diye düşündü, erkekler bir kadının bedenine bakar ve çekici bulurlardı,işte o kadar. Artık saf aşk ya da tutku söz konusu değildi. Hiçbir duygu saf olamıyordu,çünkü her şeye korku ve nefret sinmişti. Kucaklaşmaları bir savaş,orgazmlarıysa bir zafer olmuştu. Bu, Partiye indirilmiş bir darbeydi. Sevişmek siyasi bir eylemdi.
Gerçeğe karşı çıkan öğretilere karşı çıkmanın tek yolu sağduyudan ayrılmamaktı. İnsanı ürküten,başka türlü düşündüğü için öldürülmek değil,onların haklı olabilecekleri olasılığıydı. İki kere ikinin dört ettiğini nereden bililiyorduk? Ya da yerçekimi yasasının gerçekliğini? Ya da geçmişin değiştirilemez olduğunu? Eğer geçmiş ve dış dünya yalnızca beynimizde var oluyorsa ve beynin kendisi de denetlenebiliyorsa...
"Ben çok okurum ama kitap seçmeyi bilmem. Belki bir sürü lüzumsuz şey okuyorum, ama yaşlandıkça daha çok şey öğrenmek istiyorum. Saçlarım ağarıyor,neredeyse yaşlı sayılırım,ama çok az şey biliyorum. Hem de o kadar az ki! Yine de en önemli şeyi biliyorum. Mutluluğun olmadığını,olmaması gerektiğini,bizler için mutluluğun olamayacağını size ispat etmeyi ne kadar isterdim... Bizler durmadan çalışmak zorundayız, mutluluk bizden çok sonra gelecek kuşakların kısmetidir. Buna ben erişemezsem torunlarımın torunları erişecektir."
Sayfa 56
Bugün öyle bir zamandayız ki,korkunç bir çığ üzerimize doğru geliyor,güçlü bir fırtına yaklaşıyor... Toplumumuzda aylaklığı,kokuşmuş can sıkıntısını silip süpürecek bu fırtına koptu kopacak. Artık ben de çalışmak zorundayım, yirmi beş-otuz sene sonra ise herkes çalışacak. Herkes!
Sayfa 13 - Antik Batı Klasikleri