Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Erich Fromm, " Her toplum ihtiyaç duyduğu karakteri üretir," demişti. Savaş sonrası kapitalizmi de nevrotik karakterini üretmişti. Bu karakter, kendi sahici duygularına ve hakikate yabancılaşarak pazar ekonomisine uyum sağlayan bir türdü. Bu pazarlama karakteri için her şey bir mala dönüştürülebilirdi. Sadece eşya değil, kişinin kendisi de -bütün becerileri, duyguları, bilgisi, enerjisi ve hatta gülümsemesiyle- bir mal haline getirilebilirdi. Bu insanlardan içten bir ilgi beklemek safdillik olurdu; çünkü bencillerdi ve gerek kendi aralarında, gerekse de başkalarıyla kurdukları ilişki çok sığdı.
Sayfa 67
Hiç kimse karşılık beklemeden fedakarlık etmez. Bir pazarlama sorunundan başka bir şey değildir bütün bunlar.
Reklam
Günümüzde aşk dendiğinde sanki küçülüyordu her şey.
"Bu açıdan bakınca çok tehlikeli bir şeymiş aşk. İnsanın iradesini elinden alır da ondan. Seni yönetmeye başlar, mantık kaybolur, doğru dürüst düşünemezsin bile. Birine âşık olmak, gözü bağlı olarak, bir uçurumun kıyısında yürümek demektir. Başına neler geleceğini hiçbir zaman bilemezsin. Sonu ölüm de olabilir, cinayet de, intihar da." Aslında aşk kelimesini hiç sevmediğimi, günümüzde bunun bir pazarlama aracına dönüştüğünü söyledim. Aşk dendiğinde sanki küçülüyordu her şey.
Doğan KitapKitabı okuyor
Konumuz Göbeklitepe... Göbeklitepe'yi gün ışığına çıkaran çalışmaların yöneticisi olan arkeolog Klaus Schmidt'in tezi, "önce tapınak geldi, sonra şehir"di. 19. ve 20. yüzyıl boyunca insanlığın tarihsel ilerleyişine dair oluşturulan tutarlı materyalist bilimsel çerçeveden rahatsız olan, tarihi mistikleştirmek isteyen herkes bu
Sayfa 62 - Yazılama Yayınevi, 3.Baskı, Aralık 2022
Gelgelelim bu yeni pazarlama stratejisi tüketicilerde çok fazla tedirginlik yaratmaktadır, zira öznede kaygı doğuran şey aslında başka biri olamamak değil kendisi olamamaktır.
İşkence etme, diye tekrarlıyor Birinci Ses. Sorularla, susmalarla, bakışlarla pazarlama. Konuş. Anlat. Düşle. Ama acımasızlaştırma
Reklam
Kardeşim, tabir yerindeyse sen bu dinin "satış elemanı"sın. Bir satış elemanı, müşterilere kötü bir pazarlama yaptığında veya hoş olmayan sözler kullanarak onları kaçır- dığında sorumlu olmaz mı? Dükkân sahibi tarafından hesaba çekilmez mi? Eğer insanlar sırf senin ağız bozuklundan, ahlâksızca davranışlarından veya samimiyetsiz sözlerinden gocunarak bu dinden uzaklaşırsa, dinin sahibine bunun hesabını nasıl verirsin? Hangi mazeretleri öne sürerek ken- dini aklayabilirsin?
Hepimiz aynı çoksatan kitapları okuyor, aynı gişe rekortmeni filmleri izliyor ve aynı spor ayakkabıları giyiyoruz. Aile büyüklerimiz halen aile, kilise ve ülke tarafından dayatılan kurallara uyarken, bizler medya, pazarlama ve paternalist devlet tarafından kuşatılmış durumdayız. Fakat giderek birbirimize benzerken bile, büyük kolektiflerin çağını gerilerde bıraktık. Kilise ve sendika üyelikleri tepetaklak oldu, solla sağ arasındaki geleneksel ayrım artık fazla anlam taşımıyor. Tek derdimiz “sorun gidermek"; politika denen şey yönetim danışmanlarına taşeronlukla yaptırılabilirmiş gibi...
TC RİSKİ DEMENİN YANITI Bir gün bu emperyalizmin finans karakolu bu holding bankasının genel müdürlüğünde bir toplantıya katıldım. Söz döndü dolaştı ülke ekonomisine geldi. Kendi eserleri ile alay edecek kadar iğrenç insanlara katlandım tam on yedi yıl.
Daha önce belirtmiş olduğumuz gibi günümüzde Çin sanayi sek- töründe, hemen her üründe pazarın kalite ve ürün özelliklerinin önemli olduğu üst bölümüne yabancı şirketler, maliyetin önemli olduğu alt bölümlerine ise Çinli şirketler hâkim durumda bulunuyor. Türk şirketlerinin pazarların üst bölümlerinde ürün özellikleri açısından yabancılarla, alt bölümlerinde de maliyet açısından Çinli şirketlerle rekabet gücü sınırlı bulunuyor. Ancak Türk şirketleri, ülkenin daha yüksek kişi başına gelir düzeyi ve Batı ekonomileri ve kültürü ile daha uzun zamandır etkileşim içinde bulunmaları nedeniyle, yönetim, pazarlama, kalite kontrol teknikleri ve uygulamalarında Çinli şirketlerin genel olarak ilerisinde bulunuyor ve bu durumu daha bir süre sürdürebilir görünüyorlar. Türk şirketlerinin bu avantajlarından yararlanarak, Batılı ve Çinli şirketlerin sınırında kalan alanlarda, bazı şirketlerin günümüzde Avrupa pazarlarında başardığı gibi, iyi fiyat performans sağlayan ürünler sunarak yer edinmeleri olanaklı olabilir. Bu yönde çaba göstermenin, geleceğin en önemli pazarını öğrenmek açısından, bir seçenekten çok zorunluluk olduğunu söyleyebiliriz
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.