Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Sahi insan kaç kişiyle tanışır ki ömrü boyunca? Yüz? İki yüz? Beş yüz? Bin? Peki kaç kişi hayatına dahil olabilir? Kaç kişiyle hikayesini paylaşabilir ki? Sırtını yaslayabileceğin kaç insan var ki bu hayatta?
Bir gün Don Kişot, hüzünlü kişiliğin bu ünlü şövalyesi, dünyanın gelmiş geçmiş şövalyelerinin en saf, en yüce gönüllü, en kalbi temiz olanı Don Kişot, sadık seyisi Sancho'yla serüven peşinde yolculuklara çıkarken birdenbire onu uzun süre düşündüren kuşku ve şaşkınlığın içine gömülüyor. Olay şu: Yaşamöykülerini şövalye romanları adı verilen ve
Sayfa 950 - 951, 952, 953, 954, 955 Yapı Kredi Yayınları
Reklam
I. Napolyon'un 1789'da başlayan hareketin ilk tarihsel aşamasının tamamlayıcısı olarak tayin edildiğini kim söyleyebilirdi önceden? Herkes, Napolyon'un ortaya çıkışını tümüyle dışsal bir rastlantının sonucu görmüştü... Evet, şimdi de biri kapıyı çalıyor; yeni sözlerle kapıyı açmak ve içeri girmek istiyor... Peki, kim girecek? İşte soru: Tamamen yenilenmiş bir insan mı, yoksa yine ömrünü tamamlamış, biz insancıklara benzeyen biri mi?
Sayfa 950 - Yapı Kredi Yayınları
... Köy sakinlerinin kimi evindeydi kimi tarlasında çalışıyordu, her biri kendi işine dalmıştı ki birden kilisenin çanı duyuldu. ... Çanlar gün içinde birçok kez çalardı; dolayısıyla bunda şaşılacak bir yan yoktu. Ama çalan yas çanıydı, üzgün üzgün ve bu, evet, şaşırtıcıydı, çünkü bildikleri kadarıyla köyde kimse ölüm döşeğinde değildi... ... Çan birkaç dakika daha çaldıktan sonra sonunda sustu. Daha sonra kapı açıldı ve eşikte bir köylü belirdi. Bu adam her zamanki çan çalma görevlisi olmadığına göre, bu durumda, köy sakinlerinin ona zangocun nerede olduğunu, kimin öldüğünü sormaları anlaşılır bir şeydi. “Zangoç burada yok, çanı çalan benim” diye cevap verdi köylü. Köy sakinlerinin ısrarla “Peki ama ölen de mi yok?” diye sormaları üzerine köylü şöyle dedi: “Hayır, ismi olan, insan görünümünde biri için değil, adalet için çaldım yas çanını, çünkü ölen, adalet.” (José Saramago)
Sayfa 24 - Kafekültür Yayıncılık, İstanbul, 2013Kitabı okudu
-ama insan kalbinin içindedir peki, ne yazdınız ne yaşadınız bu güne kadar ne güzel şeyler mi ?
Sayfa 148 - Can YayınlarıKitabı okudu
Sen doğduğunda ümmetim dedin.. ömrünün her aşamasında ümmetim dedin.. taif'te ümmetim dedin.. miraç'ta ümmetim dedin.. son hutbede de son deminde de ümmetim dedin..mahşerde ümmetim diyeceksin.. peki ya biz sen her zaman her adımda ümmetin derken biz muhammed'im diyor muyuz ?halimiz yaşantımız muhammed'im diyor mu ?sana layık Ümmet olmadık olamıyoruz.Ama tek sığınağımız yine senin baldan tatlı sözlerin.Hani sen demiştin ya her insan hata eder hata işleyenlerin en hayırlısı tövbe edenlerdir tövbe ediyoruz ya rab Habinin hurmetine bizleri affeyle.. sevgililer sevgilisi hürmetine...
Reklam
Aklımda kımıldayan düşünce Bazen bomboş hissediyorum kendimi Boş, bomboş Her şey tedirgin ediyor beni Zaman akıp gidiyor Zaman, bana hem ait Hem ait olmayan İnsan neden ölüme yazgılı Ölümün matematiği neden Zamana ayarlı Saatli bomba gibidir O adam şimdi ölmüştür Çünkü aradan şunca zaman geçti Biz onu görmeyeli Peki bu zaman nasıl bir şeydir Biz onu düşünmediğimizde Geçen zaman Onun kendisi için Geçen zamana eşit midir
Endülüs ve Al-i İmran 140
Vadi el Kebir ırmağının sakin sularına yansıyan Ulu Camii manzarası karşısında bütün bunları zihnimden geçirirken, birden bire yıldırım gibi bir soru gelip aklıma çakıldı: Yüzyıllar boyunca İslâm'ın ve Müslümanların hakimiyetinde kalan Kurtuba'dan, 711'den 1236'ya kadar herhalde birkaç milyon insan geçmiş olmalıydı; peki, bunların mezarları nerdeydi? Cevap can acıtıcı: Katolik Hıristiyan krallıklar, Kurtuba'nın sakinlerini sürmüşler, eserlerini büyük oranda yok etmişler, ölülerinin izlerini de ortadan kaldırmışlardı. Onca parlak bir medeniyet- ten geriye, kıyımdan ve yıkımdan kurtulabilmiş birkaç abidenin kalmış olması, akleden insanlar için gerçek bir ibretti. Geldiğim yolu geri yürürken, adına "tarih" denen terazinin kefelerinin inip kalkışını yeniden düşünmeden edemedim. Müslümanların Endülüs serüveninden alınacak sayısız başka dersler eşliğinde...
"Diyorum ya saçmalık! İnsan ırkının bir üyesi olduğunuz için şiir okursunuz, insan ırkı da tutku doludur! Tıp, hukuk, bankacılık -bunlar hayatı sürdürmek için gereklidir. Peki ya şiir, romantizm, aşk, güzellik? Bunlar ise uğruna hayatta kaldığımız şeylerdir!"
Sonsuzluk, demiş Emily Dickinson, şimdilerden oluşur. Peki, insan yaşadığı anda olmayı nasıl başarabilir? Öteki şimdilerin hayaletlerinin araya girmesini nasıl önler? Kısacası, nasıl yaşayabilir?
Reklam
Bir ruhu yok etmek kolay, peki sonra sizin ruhunuz ne olacak?
-Aramızdaki temel fark ne biliyor musun? Sen insanlara baktığın zaman üniformalar, bayraklar ve din görüyorsun. -Peki sen ne görüyorsun bakalım? İnsan, sadece insan seven,acı korkan bir insan.
Sayfa 153Kitabı okudu
#arthurschopenhauer şöyle diyor; en kararlı ve umursamaz iyimseri hastanelere, kliniklere, ameliyathanelere, hapishanelere, işkence odalarına ve köle barınaklarına, savaş meydanlarına ve idam alanlarına görürsek, ıstırabın, soğuk bir merakın bakışlarını dışlayan, en karanlık meskenleriyle onu tanıştırsak ve en sonunda da Ugolino zindanlarında açlıktan ölen mahkumları görmesine izin versek, bu mümkün dünyaların en iyisinin nasıl bir yer olduğunu eninde sonunda kesinlikle anlardı... Peki bunların çoğunun sebebinin de insan olduğu düşünülünce, gerçekten de insan düşünüyor, #keşkehiçolmasaydık mı acaba?
"O boyalar, bence bitki kullanılmadan yapılıyor." "Hiç mi bitki yok?" Anahita başımı geriye attı. "Cık." "Peki, sen bu boyalar hakkında ne düşünüyorsun, Anahita?" "Şey, benim toprağın güzelliği, dediğim şey bunlar da yok. İnsan eli değmemiş gibi." "Ah, evet! İnsanın işini yaparken doğaya bakmaması, doğayı kullanmaması bana çok yanlış gelir. Doğa,milyonlarca yıldır bize ilham verdi hiç tükenmez ki..."
Sayfa 191Kitabı okudu
Bir ruhu yok etmek kolay, peki sonra sizin ruhunuz ne olacak?
Sayfa 50
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.