Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
PERİŞAN SOFRA
Öldü; kimse görmedi melekleri; Sorma nasıl habersiz gitti giden. Bir uzun sefere çıktı, diyorlar; Gemiyi gören var mı? hani deniz?
Sayfa 13 - Varlık YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Müftü Emin el-Hüseynî'nin bu sözleri üzerine, Mustafa Sabri Efendi şunları söyledi: "Derdin büyüğü zaten burada... Bizim milletimiz dışıyla düşmana teslim olmamış, fakat ruhuyla, fikriyle, kalbiyle Garb'a esir olmuş... Esaretlerin en büyüğü, fikrî, ruhî esarettir... Düşmanınızın, ilmini, sanatını, harp usulünü, taktiğini alırsınız da onun gibi olmazsınız. Bizdeki felâket buradan başladı. İman birliğimizi kaybettik. O gidince: Türk, Türküm; Arap, Arabım, dedi. Yarın belki: Kürt, Kürdüm; Çerkes, Çerkesim; Arnavut, Arnavudum, diyecek. İslâm birliği bu yüzden perişan olacak... Osmanlı, bunların hepsine Osmanlı demiş. Yani İslâm bayrağı olan o bayrağın altında bulunan vatandaşlar, kardeştir demiş..." Müftü Efendi: Efendim, dedi, biz evimizde, sofra dualarımızda filân, "Allahım, manevî babamız olan, Peygamber vekili Halifemizi koru" diye dua ederdik. Halifenin gitmesi, Müslüman dünyasını başsız bırakmıştır... Her zaman bunu söylüyorum: Birinci Cihan Harbi, Osmanlı Devleti'ni yıkmak, müslümanları başsız bırakmak için, düşmanların elbirliğiyle çıkarmış olduğu bir harptir.
Sayfa 229Kitabı okudu
Padişah Köylünün Yumurtasını Alırsa, Adamları da Tavuğunu Şişe Geçirir
Bir gün Önder Adil ava çıkmak istedi. Çocukluğunda babasıyla sık sık ava gidiyor, hem eğleniyor hem de birlikte vakit geçiriyorlardı. O günleri özlemişti, arkadaşları, eşini ve küçük pençeyi de alarak ava gitmeyi düşündü. Ama çıkardıkları kanunlar gereği gelişi güzel av yapamazlardı. Vatandaşlar vergilerini öderken, av yapmaya kalkmak hukuka
Gün içinde ne yedik, ne içtik? Nerelerde arzıendam ettik? Herkes biliyor. Resimlerdeki sofralar da çok zengin. Allah bereket versin ne diyeyim. Ne diyelim? Kimse tadına bakamıyorsa yediklerimzin, "tatsız tuzsuz açık sosyal sofra bereketi üstelik kokusuz gibi bir şey olabilir adı. Evet uzun oldu. Neyse uzun etmeyeyim. Ayran da oluyor kimi zaman sofralarda. Ne var ayranın teşhirinde? Şimdi ayranı bulamayan mı var? Herkesin evinde kiviler, avokadolar dendiğini duyar gibi oluyorum. Katılmıyorum ama hadi onu da geçeyim. Hastaneye yatan yakınlarının fotoğraflarını koyanlar var sayfalarını, üstü başı perişan vaziyette. Acile gidişini acele sosyal medyaya yetiştiren de var, serumlar eşliğinde. Bereket ki cenaze fotoğraflarını şimdilik rastlamadım ama paylaşanlar vardır belki de. Kendimce bir mahremiyeti olması gerektiğini düşündüğüm "hallerimiz"in teşhirinde bir sorun görülmemesi, esaslı bir sorun gibi göründü bana. Güvenin bunca elden gidişi sonrası gelen bu özgüven de nesi? Düşündüm de sorun kapının iç kilidinde galiba. Içimizdeki kilit sisteminde de diyebiliriz. Içeriden ve dışarıdan üç beş ayrı kilidi olan kapılarımızdan şimdilerde bereket girer mi bilemiyorum. Ama çocukluğumu hatırladığımda sadece içeriden kilitlenebilip dışarıdan kilidi olmayan kapının bana fısıldadığı şu: Eskiden içeride mahremiyet vardı, dışarıda da güven...
PERİŞAN SOFRA
Öldü; ne rüzgârlar girdi içeri, Ne bir kuş havalandı pencereden. Öldü; kimse görmedi melekleri; Sorma nasıl habersiz gitti giden. Bir uzun sefere çıktı, diyorlar; Gemiyi gören var mı? hani deniz? Sen gittin, soframız oldu tarumar; Doğan günü yadırgıyor hâlimiz.
Reklam
Perişan Sofra (1937)
Sorma nasıl habersiz gitti giden. Bir uzun sefere çıktı, diyorlar; Gemiyi gören var mı –hani deniz–
Falih Rıfkı Atay
_Çocukluğumuzda Türk, kaba ve yabani demekti. İslam ümmetinden, Osmanlı idik. Vatan sözü yasaktı. Padişahın kulları idik. Okul çıkışında ’Padişahım çok yaşa’ diye bağırırdık. Arap’a Arap, Arnavut’a Arnavut, Rum’a Rum, fakat kendimize Osmanlı derdik. Bütün ekonomi, bütün iç ve dış ticaret, bakkallara kadar çarşılarımız, kadrolarında bir tek Türk
PERİŞAN SOFRA
Öldü; ne rüzgârlar girdi içeri, Ne bir kuş havalandı pencereden. Öldü; kimse görmedi melekleri; Sorma nasıl habersiz gitti giden. Bir uzun sefere çıktı, diyorlar; Gemiyi gören var mı –hani deniz– Sen gittin, soframız oldu tarumar; Doğan günü yadırgıyor hâlimiz.
Mustafa İhsan Karadağ Rahmetullahi Aleyhten Öğütler
01- “Şah-ı Nakşbend Kuddise Sirrûh’dan sık-sık naklederlerdi: “Bizim tarikatımız sohbettir.” 02- “Sohbet ve zikir meclislerine gidiniz. Sohbet meclisleri Cennet sofralarından birer sofra; zikir meclisleri cennet bahçelerinden bir bahçedir.” 03- “Sohbette iken sufi elbisesi giyersiniz, sufi rengine boyanırsınız; tenhada ise nefsinizle kalırsınız.
Reklam
PERIŞAN SOFRA
"Öldü; ne rüzgârlar girdi içeri, Ne bir kuş havalandı pencereden Öldü kimse görmedi melekleri; Sorma nasıl habersiz gitti giden. Bir uzun sefere çıktı, diyorlar; Gemiyi gören var mı? hani deniz? Sen gittin, soframız oldu tårumar; Doğan günü yadırgıyor hâlimiz"
Sayfa 12 - Varlık Yay. 1982
PERİŞAN SOFRA
Öldü; ne rüzgârlar girdi içeri, Ne bir kuş havalandı pencereden. Öldü; kimse görmedi melekleri; Sorma nasıl habersiz gitti giden. Bir uzun sefere çıktı, diyorlar; Gemiyi gören var mı? hani deniz? Sen gittin, soframız oldu târumar; Doğan günü yadırgıyor hâlimiz. Cahit Sıtkı Tarancı
PERİŞAN SOFRA
Öldü; ne rüzgârlar girdi içeri, Ne bir kuş havalandı pencereden. Öldü; kimse görmedi melekleri; Sorma nasıl habersiz gitti giden. Bir uzun sefere çıktı, diyorlar; Gemiyi gören var mı? hani deniz? Doğan günü yadırgıyor hâlimiz. Sen gittin, soframız oldu tarumar; Doğan günü yadırgıyor hâlimiz.
Ölmek üzere olan adam ve akbaba*
Bekle, bekle, biraz daha bekle benim sabırsız dostum. Sabrının tükenmesine neden olan, Perişan olmuş bu bedenimden yakında kurtulacağım. Senin dürüst açlığını bekletmek istemezdim, Kısa bir süre daha bekle; Ancak bir nefesten oluşan bu zincir, Kırmak için çok sağlam. Ve zayıf olan her şeyden, Daha zayıf olan yaşama arzusu, O güçlü ölme isteğine
Sayfa 34
90 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.