Ahlak, bir Yargı sistemi olan, Tanrı yargısıdır. Ama Etik,yargı sistemini tersine çevirir. Değerlerin çatışmasının yerini (İyilik­ Kötülük), varoluş kiplerinin (iyi-kötü) niteliksel farklılığı alır.
Postmodern dönemde hem teorik düzeyde hem de kültürel pratiklerde modernitenin “üstün tuttuğu” kavram ve değerlerin hemen hepsinin ya sonu ilan edilir veya adeta dalga geçilir. Söz gelimi “üst anlatıların, sanatın, toplumsalın, ideolojinin, tarihin, anlamın, felsefenin, epistemolojinin” sonu ilan edilirken modernitenin evrensellik ve mutlaklık kavramlarının tam zıtları olarak “rölativizm ve yerellik” kutlanır. Kültürün alanları arasındaki modernist sınırların ihlali bir özgürleşme olanağı olarak sunulur. Ayrıca, “Rasyonel olana karşı bedeni olanın ön plana çıkarılması”, “akışkanlık”, “çelişki”, “tutarsızlık”, “kastedilmiş derinsizlik”, “merkezsizleşme”, “nihilizm”, “anlamsızlık”, “radikal şüphecilik”, “öznenin inhilali”, “oyun teorisi”, “öznellik”, “Aydınlanma karşıtlığı”, “anti-hümanizm”, “perspektivizm”, “bilime ve ilerleme fikrine karşı şüphecilik”, “çok kültürlülüğü ve çok sesliliği benimseme”, “evrenselliğin mutlak reddi”... en çok zikredilen kavramlar olur. Kısaca postmodernizm bu tür kavramsallaştırmaların ön plana çıkarıldığı ve bunların yanında merkezsizliğin ve radikal şüpheciliğin karakterize ettiği bir düşünce tarzı; postmodemlik ise bunların pratik hayatta karşılıklarının bulunduğu yeni bir toplumsal-kültürel formasyona ve bir dizi yeni etik-estetik, söylemsel-entelektüel ve gündelik pratiğe işaret ederek kaotik olanın kutsanması durumu olarak tebarüz eder (Eagleton, 1999, s. 9-11, Best ve Kelİner, 1998, s. 13-16 ve Şentürk, 2010, s. 11).111!
Reklam
Sanki kadınlık "ufalmak" sanatıyla ölçülürmüşçesine (Berberice'de dişi kelimeler, küçültme sıfatıyla gösterilir), kadınlar bir tür görünmez hapis içerisine kapatılmıştır (başörtüsü bunun sadece görünen kısmıdır); bu kuşatma onların bedensel hareketleri ve yer değiştirmeleri için ayrılan alanı kısıtlar, buna mukabil erkekler bedenleriyle
Tasavvuf ve Din
Arapçada şeriat “yol” anlamına geliyor. Herkesin kullanabileceği açık bir patika, çok seyahat edilmiş bir rotadır... Şeriatı bilmeden tasavvufu yaşamaya çalışmak, kumdan temel üzerine ev inşa etmeye çalışmak gibidir. Sağlam ahlakî ve etik prensipler üzerine inşa edilmiş düzenli bir yaşam olmaksızın hiçbir mistik pratik filizlenemez.
Sayfa 14
İnsanın hangi felsefeyi seçtiği onun ne tür bir insan olduğuna bağlıdır.
Kierkegaard'dan Nietzsche'ye ve Wittgenstein'in son döne m çalışmasına dek bütün büyük "anti-felsefeciler"de, varlıkinsanın en radikal otantik çekirdeği her "kuramı", kendisiyle ilgili her kuramsal değerlendirmeyi önceleyen (ve temellendiren), ve terimin radikal anlamıyla, olumsal ("akıldışı") olan somut pratik etik bir bağlanma ve/veya seçim olarak algılanmıştır - pratik aklın kuramsal akla üstünlüğünü öne sürerek "antifelsele"nin temelini atan Kant'tı; Fichte , Spinozacılıkla öznel özgürlük felsefesi arasındaki son seçimle ilgili olarak şunları yazdığı zaman, basitçe onun sonuçlarını sıralamış oldu: "İnsanın hangi felsefeyi seçtiği onun ne tür bir insan olduğuna bağlıdır."
Fakat Dünyada birçok bencil insan da var, hatta tam anlamıyla bencil olmasalar da konu kendileri, aileleri ve arkadaşları olmadığında etik kurallarını hatırlamayan insanların sayısı çok daha fazla. Yedikleri bir yemeğin hayvanların acı çekmesine yada iklim değişikliğine yol açtığı gerçeği, bu insanları farklı yemekler seçmeye itmez. Bu insanlar yalnızca daha sağlıklı, daha pratik ya da daha az masraflı olduğu için ya da insanların çoğu vegan olduklarında, genel eğilimin dışında kalmaktan ve barbarca görülmeye başlanan bir beslenme şekline sahip oldukları için toplum içinde aşağılanmaktan endişe duymaya başladıklarında değişeceklerdir.
Reklam
496 öğeden 361 ile 370 arasındakiler gösteriliyor.