Her türlü adalet Tanrı'dan gelir, adaletin kaynağı yalnız odur. Ama biz adaleti bu kadar yüksekten almasını bilseydik, ne hükümete ihtiyacımız olurdu ne de yasalara.
İnsan cehennemlik saydığı kimselerle barış halinde yaşayamaz; onları sevmek, onları cezalandıran Tanrı'dan nefret etmek demektir; bunları ya kesin olarak imana getirmek ya da tedirgin etmek gerekir.
Her türlü adalet Tanrı'dan gelir; adaletin kaynağı yalnız odur. Ama biz adaleti bu kadar yüksekten almasını bilseydik, ne hükümete ihtiyacımız olurdu, ne de yasalara.
"Her büyük servetin arkasında bir suç gizlidir" diyen Balzac'tan, "mülkiyet hırsızlıktır" diyen Proudhon'a; eşitsizliğin kaynağını, etrafını çevirdiği toprakları kendinin kabul ederek, eline aldığı sopayla burayı koruyan ilk insanda gören Rousseau'dan, "banka soymak değil, banka kurmak suçtur" diyen Bakunin'e... toplum tarihi, paranın ve sopanın iktidarının -iktisadın ve politikanın- yegâne temeli olarak suçun tarihidir.
”Her türlü adalet Tanrı'dan gelir; adaletin kaynağı yalnız odur. Ama biz adaleti bu kadar yüksekten almasını bilseydik, ne hükümete ihtiyacımız olurdu, ne de yasalara..."
Dini Akıl'dan koparmak, onu akılcı eleştiriye karşı bağışık kılmaktır. Bu tür bir inanç bir önerme niteligi taşımayacağından, doğruluk ve yanlışlık yargılarının uygulanabileceği bir fenomen olmaktan çıkar. Eğer dine Rousseau ve Schleiermacher gibi bir duygu; Lessing, Hamann ve Kierkeggard gibi tutkulu bir içsel kanaat ya da Emile Durkheim gibi
Özünde bir sembolik eylem formu olarak bakılırsa; onun nasıl kireçlenmeyi ya da hortumu yalanlar gibi yalanlanabilecegini anlamak güçtür.